29 Mart 2009 Pazar

“Abla” son gününde, üç film daha görerek 27. Uluslararası İstanbul Film Festivalini kapatır: Çözülme, Yitirdiğimiz Şeyler ve Into the Wild

20 Nisan 2008, Pazar akşamüstü, saat 19:30; festivaldeki son üç filmini izleyip Şişli’ye yürüyüşe geçen “abla” öğrencilik yıllarından kalan, unuttuğunu sandığı, kendini hayatta eğreti hissetmekten doğup damağında acı bir tad bırakan duyguyu tanımladığında Harbiye Orduevi’nin nöbetçili duvarı önünde yürümektedir; hava aydınlık, inşallah kimse görmez! dediği bir kaç damla yaş yanaklarından yavaşça süzülür. Bu, “abla”nın okumaya İstanbul’a geldiği ilk yıllara ait bir Pazar akşamüstü standardıdır; annesinin hafta sonu çocuklar gelecek diye evi, buzdolabını sevgiyle doldurduğu, üzülmesinler diye babayla tartışmayı boşladığı iki günden şehre dönüp pencerelerde, yerde serili bir şey yok diye tanımladığı iç üşüten yurda, teslim saatinin tarife sığmaz acısı!

Çözülme, İsrail Sineması’ndan tanınmış yönetmen Amos Gitai’nin siyasi bakış açısı içeren filmi. 2005’te yarı Fransız Juliette Binoche ile evlât edinilmiş İsrailli Liron Levo’nun babalarının ölümü üzerine bir araya gelmeleri, adamın mal varlığını kızının 20 yıl önce İsrail’de doğurup terkettiği torununa bıraktığı anlaşılınca onu görmeye İsrail’e gittiklerinde Gazze’den çekilişin ortasına düşmeleri... Bir kaç seans önce aynı filmi, yönetmenin katılımıyla izleyen kızkardeşinin anlattığına göre; izleyicinin İsrail yanlısı bulup tepki gösterdiği yönetmen, iddiaları yanıtlamayı "bu belgesel bir film değil!" diyerek reddeder. "Abla" yönetmene hak verir; Filistinli yönetmenlerin de kendi hikâyelerini anlatan filmler çektiklerini, her iki tarafın âdil biçimde anlatıldığı filmler yapıldığındaysa büyük olasılıkla sorunun üstesinden gelinmiş olacağını düşünür.

Yitirdiğimiz Şeyler, yönetmen Susanne Bier. Halle Berry, karısını döven bir adamın ayırmaya çalışırken vurduğu kocası David Duchovny ardından, onun asla silmediği eroinman arkadaşı Benicio Del Toro’ya yardım eder. Eşyalara, insanlara, uyuşturucuya... bağımlılıklar üzerine hüzünlü bir film. Girişte Emek Sineması işletmecisi Hikmet Bey’in biletlerini keserken “abla”nın kızkardeşine "ağlayacaksın!" diye takıldığı kadar var; vizyona girecek filmlerden...

Hava sıcak, kızkardeşler soğuk bira hayâliyle Çiçek Pasajı'na yollanırlar, girişe yakın iki tabure arasındaki yuvarlak masaya oturup 16:00'da sinemaya yetişeceğiz diye uyardıkları garsona, bira, kızarmış patates ve kızkardeşin Nevizâde'den daha başarılı bulduğu kalamar ısmarlarlar. Ortam çok güzel, bunu tekrarlayalım! kararı alıp bir sonraki film için çıkarlar.

“Abla”nın 27. Uluslararası İstanbul Film Festivali’ndeki son filmi Into the Wild; yönetmen Sean Penn’in bir arayış hikâyesi anlattığı film yaşanmış olaylara dayanan bir romandan... Üniversiteyi başarıyla bitiren Emile Hirsche, ana (Marcia Gay Harden) baba(William Hurt)sının mutsuz evlilik ortamını, kariyer, para takıntılı yaşamlarını geride bırakır, arabasını yolda terkeder, parasını yakar, yürüyerek Alaska’ya doğru bir arınma yolculuğuna çıkar. Otostopta tanıştığı hippi çiftle sohbet ederken kimileri kendilerini aşka lâyık bulmazlar, çevrelerine kimsenin girmesine izin vermedikleri bir alan yaratırlar türü saptamaları yazdığı defterine, çok benzeyen iki ottan zehirli olanını yiyip ölürken yazdığı son sözcükler, yaşantılar paylaşılmadıkça mutluluk olmaz.

Hiç yorum yok: