29 Eylül 2009 Salı

"Abla"nın sonunu izleyemediği film: Devrim Arabaları

Nicedir görmek istediği Devrim Arabaları'nın son sahnelerini görmeye yüreği dayanmayan "abla", kulağı TV'de Türkmax'da, Google'a girer, filmin künyesini tarar: 2008 Türkiye yapımı, ilk Türk Malı arabaların yapımı anlatan filmin yönetmeni Tolga Örnek, oyuncuları zengin; Taner Birsel, Selçuk Yöntem, Halit Ergenç, Serhat Tutumluer, Vahide Gördüm, Ali Düşenkalkar, Uğur Polat...

Atatürk'ün muhteşem bir öngörüyle kurup bıraktığı Cumhuriyet'in ilk yıllarında, yüce duygular gibi yoksulluğun da eşit paylaşıldığını düşünen, o yıllarda yaşamış, ülküyü paylaşabilmiş olmayı dileyen "abla", motorun ilk mırıltısının duyulduğu sahneyi, ekranda mühendisler birbirlerine sarılırlarken, okurlarının ne sulugöz olduğunu düşünmelerine aldırmadan, zırıl zırıl ağlayarak izler.

Tüm yokluklara, arada kulaklarına gelen olumsuz yaklaşımlara, bütçe kısmalara, genelde İngilizce ile anlaşan -olmazsa olmaz- gözlemcilere, vatana ihanetin neferlerine (caaanım Uğur Polat) rağmen, herşeye rağmen araba, akılalmaz bir sürede -iki adet olmak üzere- yapılır. Filmin sonunda belirtildiği gibi, toplam dört araba ve 10 motor üretilirse de, benzini bittiği için "abla"nın bile aklında, -bu konuda hiç bir şey bilmeksizin- 100 metre gitti, kaldı... gibisinden bir cümleyle çakılı, ilk Türk Malı araba, ilk Türk Malı uçakların hazin sonunu izler. "Abla" kırgın, kızgın düşünür; nasıl bir bilinç düzeyidir ki, üzerinden 50 yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen, halâ yürüyebilen araba (proje), sadece benzini bittiği için defteri dürülür?

Son zamanlarda, olguları, iyi, kötü diye ayırmadan, birinin diğeri olmaksızın anlamsız/dengesiz olacağı bilgisine ulaşalı, "herşey tam olması gerektiği gibi" fikrine aklı yatmışsa da "abla", bildiği sonu izlemeye dayanamaz.

Film, 20. dakikasında ekranın altında beliren Hyundai, 55. dakikasında görünen Toyota reklamları ve sonunda, Selçuk Yöntem'in canlandırdığı mühendisin "...zaten Devrim adında bir arabanın sokaklarda dolaşmasına izin vermezlerdi" yaklaşımıyla, gayet anlamlı bir rota izleyerek sona erer.

"Abla" düşünür durur, kayıplarımız, aşağılık duygumuzdan mı kaynaklanmaktadır, aşağılık duygumuz kayıplarımızdan mı, bir türlü karara varamaz...