29 Mart 2009 Pazar

27. İstanbul Uluslararası Film Festivali, 2. gün! "Abla" üç film görür: Kırmızı Balonun Yolculuğu, Fadolar, Dr. Plonk

"Abla"nın kızıyla, son yazıları üzerine sohbet edip korku, öfke, saldırganlık konusunu işledikleri kahvaltıda lâf, üzerinden iki yıl geçmiş olmasına karşın öfkesini ilk günkü canlılığıyla koruyup, kızgınlığını sürdüren eski bir arkadaşına gelir. Sis yüzünden ertelenen vapur seferiyle geciktikleri adaya gitme programı hatasının "abla"ya ait olduğunu iddia eden arkadaşı, "abla"nın İstanbul'a gelmeden attığı bir maille uzattığı zeytin dalını ...bana nasıl, yeniden böyle bir program yaparsak katılır mısın diye sorabilirsin? biçiminde yanıtlayarak geri çevirir.

Carlos Saura'nın müzik-dans üçlemesi flamenko (İberia) ve Tango'dan sonra yaptığı Fadolar'da bir-iki satır, arkadaşının katı tavrını aydınlatır niteliktedir "abla"ya göre. Bütünü stüdyoda geçen artık iyice stilize filmin başında title ve siluetler akarken muhteşem bir fado ...sevenin gözü/taşımaz bağışlamaktan eser... diyerek çok öfkeli görünen arkadaşının aslında kendisini sevdiği, o yüzden de bir türlü affedemediği açıklaması yapar gibidir. Yıllar önce izlediği Saura filmi Kanlı Düğün'deki bir sahneyi hafızasında aynen korur "abla"; bıçaklanan yeni damadın, eşsiz flamenko melodisi eşliğinde yere ağır çekim düşüşü, kolunun dirsekten başlayarak yere dakikalar süren yavaaaaşça dokunuşu, trajediyi katlayan hârika müzik, dans, halâ az önce izlemişçesine gözleri önünde... Bu ölümcül uzuuuuun yere düşüşü "abla" sonradan, ikinci evliliğinde kocasının uyumasını bekleyip, ondan sonra yatağa girişindeki koreografiyle özdeşleştirir, sanki bıçaklanmış ölmeye düşen kendisi...

Tayvanlı bir yönetmen, Hou Hsiao-Hsien'in batıda çektiği ilk film, 1956 tarihli kısa filmi Kırmızı Balon'un izini sürer; Kırmızı Balonun Yolculuğu, "abla"nın güzelliğine hayran olduğu Juliette Binoche başrolde, oğluyla yaşayan bir kukla seslendiricisi... Doğal sesler, doğal ışık, hepsinden çok daha doğal oyunculuk! "Abla" sanki oracıkta, olup bitenin yanı başında; telaşlı, canı sıkkın Suzanne'ın kızgın/kırgın başını alıp göğsüne yaslasa herşey daha iyi olacak...

Günün son filmi Dr. Plonk; bir önceki yıl, On Kano'sunu neşeyle izledikleri Rolf de Heer'in çektiği bir Avustralya filmi. Sessiz sinema tadında, siyah-beyaz, konuşmasız, düşüp kalkmalı, Dünyanın sonu'lu, zaman makine'li, çok hoş esprilerle, özgün şakalarla bezeli şirin bir film.

Caddede yağmur! Kız kardeşler Atlas Pasajı'na Sefahathane'ye girerler, birer kadeh kırmızı şarap ısmarlarlar, yaklaşan Tiyatro Festivali broşürünü inceleyen küçük kız kardeş "abla"sını boşuna olduğunu bile bile kandırmaya çalışır. Bir gece önce evde, yatmaya gitmeden ertesi akşam bilgisayardaki iş durumunu soruşturan "abla", damadın dergilere gidecek fotoğraflarla işi olduğunu öğrendiğinden, hafta içi filmlerini ayrı saatlerde izleyecekleri kız kardeşiyle vedalaşıp yazısını yazıp yollamak üzere, bu gibi zamanlarda gittiği İnternet Cafe'nin yolunu tutar.

Hiç yorum yok: