29 Mart 2009 Pazar

27. Uluslararası İstanbul Film Festivali, 10. günü “abla” üç film daha ekler gördüklerine; Yumurta, Kadın Gibi Geçti, Dağların Hâkimi...

İki sokak ötede Yeşilçam Sineması’nın göstermekte olduğu Yumurta, festivalin Uluslararası Yarışma bölümündeki iki Türk filminden biri. Yönetmen Semih Kaplanoğlu’nun bol ödüllü filminin oyuncuları Nejat İşler, Saadet Işıl Aksoy, Zeki Demirkubuz’un keşfi, has oyuncusu Ufuk Bayraktar. Filmden önce kısa bir konuşma yapan yönetmen "en büyük hayâlinin, 25 yıldır izleyicisi olduğu festivalde, Emek Sineması’nda bir filminin gösterilmesi" olduğunu söyler, salonu en ön sıraya dek dolduran izleyiciye teşekkür eder: Annesinin ölümü üzerine 5 yıl sonra memleketi Tire’ye dönen şair Yusuf’un kabuğunu kırma macerasını anlatan filmden sonra soruları yanıtlamak üzere tekrar izleyici karşısına çıkan yönetmen, bir sinema öğrencisinin "filminiz sembollerle doluydu, üzerlerinde düşüneceğim, başlamam için bana bir soru verebilir misiniz, nereden başlamalıyım?" sorusunu "filmdeki kozmik kavram* üzerinden başlayabilirsiniz" diye yanıtlar. İstanbul’daki yaşamını kitabevinde, raflar arasında, kitaplarına gömülmüş sürdüren Yusuf, sessiz, içine kapanık kişiliğiyle kendini ifade etmede zorlanır, annesinin ardından ağlaması bile gece vakti bir tarlada koca bir köpekle rastlaşıp, hayvanla kurduğu duygusal bağ sayesinde yakaladığı çok özel zaman aralığında gerçekleşir. Kendisine, kendisi gibi sessiz uzak akrabası genç kızla yakınlaşma izni vermesi bundan sonradır. Tüm ödüllerini fazlasıyla haketmiş çok iyi bir film!

Yine Uluslararası Yarışma bölümünden Kadın Gibi Geçti, bir Norveç filmi, yönetmeni Petter Naess: “Abla”nın kendisiyle karşılaştığı ve gördüğünden pek hoşlanmadığı filmlerden bir tane daha!.. Postanede çalışırken, sakin, sessiz yaşamı, neistediğinibilen çok hareketli, çok konuşan bir kadın tarafından ansızın işgâl edilen bir adam, kadının çok ağır sarı komodiniyle kendisinden kurtulamayacağını anlayınca, ona âşık olmaya karar verir. Sezgileri güçlü kadının sürüklemesiyle Paris’e giderler; bir galeride çok beğendiği ve küçük bir şeyle büyük bir şey yakalamaya çalışan figür, "bu benim!" dediği resmi alan adam daha sonra orada tanışıp etkilendiği bir başka kadının, kendisini de aynı sözlerle tanımladığını duyar: İşaretlere, yaşam yolu üzerine serpili ufacık ipuçlarına önem veren, onları çok anlamlı bulan “abla” çarpılır! Aşk üzerine, mutlu biten çok hoş bir film!

Dağların Hâkimi: Vizyona girecek İspanyol filminin yönetmeni Gonzalo Lopez-Gallego. Silâhların oyunla gerçek arasındaki çizgiyi yitirmiş çocukların eline geçebilecek kadar yaygın oluşu üzerine, ABD’deki kanlı okul baskınlarını da hatırlatan bir gerilim filmi. Galalar Bölümü’nde gösterilen Michael Haneke’nin 1997 yapımı filmi Ölümcül Oyunlar (Funny Games) filminin yeniden çekiminin, gerilim dahil bir çok açıdan eline su dökemese de...

Sinemadan çıkan “abla” Mis Sokak’a İntenet Cafe’ye uğrar, 15 dakikada posta kutusuna bakar, "indi bindi 1 YTL’ydi değil mi?" deyip ödemesini yaparken telaşla bir sorun olup olmadığını soran görevli gence "damat 19:00’dan sonra bilgisayarda çalışabileceğimi söyledi" bilgisi verir, çıkar. Durakta 54 Çıksalın otobüsünü, kapılarını açık ve boş bulunca biner, Divan Oteli önünde başlayan trafik sıkışıklığına dayanamayan bir kaç yolcuyla Orduevi önünde iner, kaldırımları doldurmuş akıllı insanlar akıntısına kendisini bırakır. Halâskârgazi Caddesi 187 numarada “Ablanın Yeri”nde tantuni, acısız şalgam suyu molası verir, Şişli Cami’den Bomonti’ye iner, yokuştan Cevahir Otel önüne tırmanır, akşamın alacası inerken eve varır.

*Kozmik kavram tanımının “abla”ya çağrıştırdığı: Dante 01 filminin sonunda izlediği, bulunduğumuz boyutta mucize olarak adlandırdığımız, bir üst boyutun olanaklarını bedeninde taşıyan “hasta”nın, boşlukta hızla dönerken frekansın/titreşimin yükselmesi sonucu bir üst boyuta atlayışı ve ateştopu görünümlü gezegenin barışsever bir iklime bürünüşü!

Hiç yorum yok: