31 Mart 2010 Çarşamba

"Abla" üç güzel film izler: Vizyondan Serseri Mayınlar, DVD'den Lars and the Real Girl ve Suretler

Geride bıraktığı evinden çok, verandada beslediği, sevdiği kedilerini özleyen "abla", İstanbul'a geleli haftada bir buluşup beraberce film izlemeyi gelenek haline getirdiği kuzeniyle buluşur, kararlaştırdıkları gibi 2010 İtalya yapımı, Serseri Mayınlar'ı görürler: Yönetmen Ferzan Özpetek, oyuncular Riccardo Scamarcio, Nicole Grimaudo, Alessandro Preziosi, Lunetta Savino, Ennio Fantastichini... Başlangıcından itibaren giysiler, duvarlar, kanepeler, aksesuarlarla... turkuaz film, eşcinsel olmanın getirdiği trajediyi hazmederek aşıp, işin şakasında karar kılmışa benzeyen yönetmenin -sondaki bolca gözyaşı döktüren cenaze hariç- en eğlenceli filmi "abla"ya kalırsa... Hareketli kameranın neşeli yemek masası etrafında dolandığı -neredeyse- klâsik Ferzan Özpetek sahnesiyle başlayan film, aralara girip sonuna dek eşlik eden, hüzünlü eski bir hikâye ile paralel ilerler.

İlk akşam yemeğinde, ikisi de eşcinsel olup birbirlerinden habersiz iki kardeşten büyük olanı, küçüğün, özgürlüğünü kazanma niyetiyle yapacağı ifşaatı kendine maleder. Öykü, şirket ortağı öfkeli genç güzel kadın, hemen her gece eve giren
"hırsız"ın gönlünü yaptığı alkolik hala, görünüşü kurtarmak üzere, kasaba meydanında kahkahalar atarak dolaşıp "biliyorlar, biliyorlar!" deyip ağlayan, bebeklik fotoğraflarına baktığı oğlunun eşcinselliğini hazmedemeyen baba, "...bir dönüşü, tedavisi var mı?" diyerek çözüm arayan anne, bilge büyükanne, ilginç hizmetçiler, küçük oğlanın, eşcinselliklerini gizlemeye çalışan arkadaşları, dedikoduya bayılan kent halkı... arasında nereye çıkacağı bilinmez şekilde hızla gelişir, cenazeyle, eski bir düğünü gerçeküstü bir biçimde harmanlayan son sahnelere eşlik eden güzel Sezen Aksu şarkısıyla sonuçlanır.

2009 ABD yapımı
Suretler: Yönetmen Jonathan Mostow, kitap Brett Weldele, Robert Venditti, oyuncular Bruce Willis, Radha Mitchell, Ving Rhames, Rosamund Pike, James Cromwell... Çok geniş, yaratıcı bir zekânın ürünü bilimkurgu öyküsünde, ekonominin tartışılmaz dinamiği güvenlik kaygısı ile evlere kapanmış, uzandıkları yerden, bağlı oldukları -elbette kusursuz güzellik ve gençlikte, hatta diledikleri cinsiyette üretilmiş- suretleri aracılığıyla hayatlarını sürdüren insanlardan bir kaçı, çok güvenli görünen sistemin tersine çalışan özel bir silâhla işlenen cinayetlerin kurbanı olurlar.

Suretlere karşı olan, kendi
-kurtarılmış- alanlarında yaşarken devrime hazırlanan "et torbası" insanlar, sahte peygamberler, suretlerin olağandışı bedensel yetenekleri, olmazsa olmaz aksiyon patırtısı arasında, "abla" ile kızının ve birlikte meditasyon yaptığı sevgili arkadaşının ilgisini çekip üzerinde konuşmalarına neden olan, Yeni Çağ literatüründe rastladıkları ben'im varlığı, bir yanılsama olan Dünya yaşamının sorumluluğundan kaçma/alma, şekillendirilebilir gerçekle yüzleşebilme gücüdür.

2007 ABD yapımı
Lars and the Real Girl: Yönetmen Craig Gillespie, senaryo Nancy Oliver, oyuncular Ryan Gosling, Emily Mortimer, Paul Schneider, Patricia Clarkson... Alçakgönüllü, bağımsız yapım "abla"ya kalırsa, hoşgörü, sevgi, başkasının gerçeğine saygı... türünden duyguları çok iyi işlemiş, içe işleyen küçük bir başyapıt! Küçük kardeşini doğururken ölen annelerinin acısına boğulmuş babalarına dayanamayıp evi terkeden ağabey sevdiği kadınla döner, ölen babanın bıraktığı eve yerleşir. Yengesinin sevecen ısrarlarına karşın, sevginin onarıcı, yüreklendirici, güçlü kılan desteğinden uzak büyümüş küçük kardeş Lars, yaşamını -kendi isteğiyle- garajda sürdürürken, günlerden bir gün, Lars'ın tasarlayıp internetten sipariş ettiği kız arkadaşı, İngilizce'si kötü, kötürüm, Lâtin güzeli şişme bebek Bianca, tahta bir sandıkla gelir, yaşamlarına katılır.

Küçük kasaba halkı, hiç kimseye zararı dokunmamış, iyi niyetli Lars'ın
kendine özgü gerçeğine katılır; o, kasabalının "gerçek" dediği hayata katılmaya karar verme gücüne ulaşana dek onu destekler, Bianca ile ahbaplık ederler. Gerçekliğin, iyiliğin, hayata alışıp katılma gücü bulmanın, -komedi olarak tanıtılmasına karşın-, herkese söyleyecek bir sözü bulunan, sonsuz derinlik taşıyan muhteşem filmin eşsiz güzellikteki öyküsü, "abla" için gerçek bir armağandır.

29 Mart 2010 Pazartesi

"Abla" ile kızı iki güzel film izler: Uzaklara Gidelim ve bir bilimkurgu gerilim Ay.

Damadının dönüşüyle, kendisinin, evine dönüşü aynı zamana rastlayacak olan, en az damat kadar hevesle gün saymakta "abla" ile kızı, "şafak"ın 50'nin altına düştüğü yağmurlu İstanbul sabahında, internetten bakıp seanslarını not aldıkları filmlerden bir-ikisini görmek üzere evden çıkarlar.

2009 ABD, İngiltere yapımı
Uzaklara Gidelim: Yönetmen, çok özel Amerikan Beauty ile dikkatlerini çekip, neredeyse fantastik görüntüleriyle yeri ayrı Jarhead ve "abla"nın kendisini özdeşleştirdiği baş kadın karakter yüzünden çarpıldığı muhteşem Revolutionary Road'un, yeni filmini merakla bekledikleri Sam Mendes, oyuncular, çok şirin John Krasinski, Maya Rudolph, Carmen Ejogo, Jeff Daniels, Catherine O'Hara, Maggie Gyllenhaal... Birbirlerine âşık, 30'lu yaşlarında, hamile çiftin yerleşmek üzere, tanıdıkları birilerine yakın bir yer aramalarını, bu arada kuzen, kardeş, eski patron türünden yakınlarının hikâyelerine tanık olmalarını anlatan bir başka yol filmi. İki yerde sigortacılık ile, ekonomisini -neredeyse- korku üzerine kurup geliştirmiş egemen/ABD bağlantısının altının çizildiği, değişik bilinç düzeylerindeki insanlar arasında bir geçit töreni... Kuzeni canlandıran Maggie Gyllenhaal ile Yeni Çağ'cı Hippi kocasının, birbirleri ve çocuklarıyla ilgili kısmı çok komik sade film, 12 yıl önce yitirdiği anne-babasının ölümü ile yüzleşen genç kadının, şirin adamla, onların ıssız bıraktığı eve, evine -yerleşmek üzere- dönmeleriyle biter; "abla"nın, kendine yolculuğunun başında, Kuzey Ege'ye, annesinin bıraktığı eve dönüp oraya yerleşmesi gibi...

Günün ikinci filmi, "abla"nın Filmekimi, 3. gününde izleyip yeniden görmeyi dört gözle beklediği
, bayıldığı türden bilimkurgu gerilim, İngiltere, 2009 yapımı Ay: David Bowie'nin oğlu Duncan Jones yönetiminde Sam Rockwell'in canlandırdığı Sam Bell, Ay yüzündeki kayalardan hasat ettikleri Helyum-3'ten ürettikleri temiz enerjiyle Dünya'nın enerji sorununu çözmüş görünen Lunar şirketinin, Ay'da kurduğu tesiste çalışan/yaşayan elemanıdır. Dokuzbin küsur saattir üzerinde çalıştığı kasaba maketi, söyleştiği bitkileri, ekranında duygusal ifadeler yansıtan suratla, Kevin Spacey'nin seslendirdiği robot bilgisayar Gerty'nin arkadaşlığı ve canlı bağlantı kuramadığı karısıyla kızından gelen bant mesajlarla geçirdiği üç yıllık görev süresinin sona ermesine iki hafta kala tuhaflıklar, yanılsamalar ve kazalar yaşamaya başlayan Sam, bir süre sonra yaşamına bir "kendisi" daha eklendiğini görür. Kimin klon olduğu tartışmaları, itişip kakışmaları arasında aldığı ufak tefek yaralar iyileşeceğine, giderek kötüleşmekte, Sam, görünüşe göre görev süresiyle birlikte sona ermektedir. Seyyar bir iletişim cihazıyla, -dört yaşlarında olduğunu sandığı- 15 yaşındaki kızından karısının bir kaç yıl önce öldüğünü öğrendikten sonra araştırmalarını sıklaştırıp "Dünya'ya dönüş kutusu" dibinde bulduğu merdivenlerle bir kat alttaki galeriye inen, orada zamanı geldiğinde "uyandırılacak" çok sayıda Sam klonu bulan Sam'lar, duruma ve yaklaşmakta olan kurtarma ekibine uygun açıklama sunacak bir çözüm bulmaya çalışır, işe yarayacak bir plan yaparlar.

NASA'nın Houston Uzay Merkezi'nde ders programına alınan, kapalı, durgun kapsül yaşamı temposunda akan film, sonunda, kötüler cezalarını bulsa da hatıraların da yüklendiği çaresiz klonların hüznünü taşır.

Alışveriş yapıp eve dönerken ana-kız, klonların ruhları varsa -ki "abla", formu olan herşeyin bir ruh taşıdığını okuyup öğreneli-, acı veren, özlem türünden duygular yanısıra pekçok anının gerçek sahibinin kendisi olmamanın ne büyüklükte bir karma yarattığını, yağmur trafiğiyle sıkışık Cendere Deresi boyunca, yol boyu konuşurlar.

23 Mart 2010 Salı

"Abla", geçmiş !f İstanbul Bağımsız Film Festivali'nden vizyona akmış iki film görür: Precious, Çılgın Kalp

2009, ABD yapımı Precious: Yönetmen Lee Daniels, kitap Sapphire, oyuncular Gabourey Sidibe, Mariah Carey, Lenny Kravitz... Kızkardeşinin !f İstanbul Bağımsız Film Festivali'nde görüp, "abla"ya "gör!" dediği Acı Bir Hayat Öyküsü Precious'ı, acı içeriği nedeniyle görmek istemediğinden savsaklayan, aynı kardeşin "umut dolu iyi bir film" diyerek bastırmasıyla, -o arada yakın çevresinden uzaklaşan filmi- İstinyePark'ta yakalayıp, bunu, yakında oturan sevgili eski bir arkadaşını da görme bahanesi yapan "abla", filmi beğenir. Babasının, üç yaşından beri sürdürdüğü tecavüzlerin sonucu ilk bebeğini, mutfak tezgâhı dibinde, erkeğini çaldığını... iddia eden annesinin tekmeleri altında doğuran, şiddetle, aşağılanmayla büyümüş Precious'ın, başka türlüsünü bilmediğinden itirazsız sürüdüğü yaşamında, bir başka bilinç düzeyine geçtiği dönemi, -nasıl olup da yitirmediği çok şaşırtıcı- iç güzelliğinden/gücünden aldığı destekle insan olup insan kalmasını anlatan film, "abla"ya, hayatın ne denli akla, mantığa sığmaz örneklerle dolu olduğunu, sinemanın ise, ne kadar uç örneklerle olursa olsun, silik bir taklitten öte gidemediğini düşündürür...

2009, ABD yapımı
Çılgın Kalp: Yönetmen Scott Cooper, kitap Thomas Cobb, oyuncular Jeff Bridges, Maggie Gyllenhaal, Robert Duvall, Colin Farrell... Çaptan düşmüş alkolik Country şarkıcısı Bad Blake, kendini, bedenini hovardaca harcarken, durup düşünmesine, aklını başına toplamasına, alkolden temizlenmesine, 24 yıldır, 3 yaşından beri aramadığı oğlunu aramasına, hatta kendi adını kullanmaya başlamasına neden olan genç bir kadına rastlar.

21 Mart 2010 Pazar

"Abla" üç film izler: Anadolu'nun Kayıp Şarkıları, Özel Kuvvetler ve Köprüdekiler

Kızkardeşiyle, -Bienal sergileri gezerken keşfettikleri- Haliç manzaralı Deniz Palas'tan iksv'nın yeni adresine dönüşmüş muhteşem binanın kapısında buluşup 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali biletlerini alan "abla", yüreğinde, artık festivalde Emek'le Alkazar yok! hüznüyle Atlas'a gider, Anadolu'nun Kayıp Şarkıları belgeselini izler, canı sıkılır: Mardin'den sözederken başka yerlere atlayıp, ardından -Mardin- Kırklar Kilisesi'nde bir ayinle devam etme örneğinde olduğu gibi, deneyimsiz öğrenci hevesini andırır dağınık film, yetmezmiş gibi, yerinde kaydedilmiş güzelim şarkıların yalnızca -orijinal- ilk iki satırını dinleyebilen izleyicinin kalbini kırar: Yine hevesli müzisyenlerden oluşan grup, kimbilir hangi akla hizmet, güzelim şarkının üzerine, temayla hiç de uyuşmayan üretimleriyle çullanır, Anadolu'nun bir şarkısını daha kaybederler!

"Abla"nın önünde oturan, aralarında,
"bizim köyü göstermeseydi var ya!.." diye dayılanan delikanlı sekiz öğrenciden anlaşıldığı gibi, hemşehrileriyle hasret gidermeye gelmiş izleyicisi sağlam filmin, ortalarına yakın demir dövmeyle başlayan ritmlerle gelişen güzel bölüm, ipek iplik tezgâhına yaktığı sevgi, şükran dolu Arapça şarkıyı okuyan Hataylı, kilim dokuma tezgâhında coşkusunu izleyiciye aktaran Egeli, köprüden düşen kızın öyküsünü anlatan dört Karadenizli kadın, Güneydoğulu ikizler, Macahelli -"abla"nın yerinde dinleme olanağı bulduğu- Gürcü Korosu, karda cenaze başında beklerken çok üşüyüp sessizce horon tutturan Karadenizliler, zenneler, yerel oyunlar, semahlar, fıkralar, kaybolmakta olan el sanatları... türünden muhteşem malzemesi olmasa, orijinal müziğe yapılan saldırıyı görmezden gelmek, katlanmak çok zor!

2009 ABD, İngiltere yapımı
Özel Kuvvetler: Yönetmen Grant Heslov, kitap Jon Ronson, oyuncular George Clooney, Ewan McGregor, Jeff Bridges, Kevin Spacey, Stephen Lang... Afişinde dört büyük oyuncunun yanına eklenmiş keçi profili, kendine özgü tarzını haber verse de, alışılan türde komedi bekleyen izleyiciyi hayâl kırıklığına uğratan film, "abla" ile kızkardeşince beğenilir. '60'larda, bolca uyuşturucu yardımıyla, kendi -insan- kapasitesinin sınırlarını arayan Hippi anlayışının, biraz daha yeni tarihli Yeni Çağ teknikleriyle birleştirilip savaş karşıtı yöntemlere dönüştürülmesi gibi çok sağlam bir fikre dayanmış da olsa, pek çok güzel espri, kitaptan mı, yönetmenden mi bilinmez, karambole gider, Hippi ve Yeni Çağ literatüründen habersiz izleyiciye bir şey ifade etmez.

2009 Türkiye yapımı
Köprüdekiler: Yönetmen Aslı Özge, oyuncular Murat Tokgöz, Fikret Portakal, Umut İlker, Cemile İlker... Kısa filmden gelme ödüllü yönetmenin, kendisini oynayan oyuncuların yakın plan yüzlerinde, gözlerinde yakaladığı dürüst ifadeler, becerikli, ustalıklı, yaratıcı kadrajlar, Köprüdekiler'i, "abla" açısından "çok güzel bir film!" yapar. Memur yasası 647'ye tabi oldukları için oyunculuk yapamayan gerçek polisler dışında, internette chat yapıp kız arkadaş arayan trafik polisi Avşar genci Murat, kıtkanaat geçinen dolmuş sürücüsü Umut ile daha güzel bir yaşam isteyen karısı Cemile, köprüde çiçek satarken Tahtakale'de daha iyi iş arayan Fikret'in yaşamlarından parçalara tanıklık eden izleyiciye, büyük yakınlık, dostluk, sevgi ilhâm eden film sona erdiğinde, "abla" ile kızkardeşinin önünde oturan bey, "şimdikiler herşeyi istiyorlar" der, "ben hatırlıyorum, annem zengin aileden geliyordu ama, yoksa, o akşam bir tas yoğurda ekmek doğrar onunla karnımızı doyururduk..."