8 Haziran 2009 Pazartesi

Hadigari Cumhur, "abla"ya göre "...bir Bodrum dersi" değil, bir iyilik dersi.

"Abla"nın yaz kış oturduğu siteden Burhaniye'ye ulaşımı sağlayan Körfez Birlik minibüsçüleri, yazlıklarına yerleşip cümbür cemaat, Pazartesi günleri Burhaniye, Cuma günleri de Karaağaç pazarına inen yazlıkçı sayısını yeterli -kârlı- bulmamış olmalılar ki ek sefer koymadıklarından, aracın koridoru, en becerikli muavinin dahi, ücretleri toplamak üzere geçmesine elvermeyecek sıkışıklıkta. Ne gam! Bir yıl sonra birbirlerini salimen bulmanın mutluluğuyla sarılıp öpüşen komşular, ayakta yarım saat sürecek yolculuğu dert edeceğe benzemez.

Hastane ve Ziraat Bankası yolcularının inerek rahatlattığı minibüs, meydanda, Atatürk Heykeli önünde inenlerle boşalır. Bagajdan bordo-lacivert kareli pazar arabasını alan "abla", meydandaki sinema afişlerini ve seansları inceler ve pazara yönelen kalabalığın tam aksi yönde iki sinema salonlu alışveriş merkezine yollanır. Niyeti, parçalarını gördüğü ve hüzünlü olduğuna karar verdiği Usta'yı, ya da eğlenceli bulduğu Hadigari Cumhur'u görmek.

Ruh halini yoklar, artan sıcakla yoğunlaştığından şüphelendiği bedbinlik yüzünden oyunu Hadigari Cumhur'dan yana kullanır; pek de iyi yapar!

Üç kez izlediği Dondurmam Gaymak'tan bu yana, bunca tat aldığı bir başka Ege öyküsü hatırlamayan "abla"nın sevgiyle izlediği "...bir Bodrum dersi" alt başlıklı Hadigari Cumhur filmi, yönetmen ve baş oyuncu Harun Özakıncı, Duygu Urak, Yelda Günay Akbulut, Serhat Saylan... ve yerel halktan amatör oyuncuların, içten oyunlarıyla, güzelim Bodrum fonunda veraset, eski ve yeni iki aşk hikâyesi, değişen değerler, turizm, insan kaçakçılığı gibi birbirine halkalanan pek çok öyküyü pek güzel anlatır.

Eski miras anlayışı gereği, kendisine, tepede, mandalina bahçesinin ortasında pansiyonculuk yaptığı ev ile baba mesleği berberliği icra ettiği küçük dükkân kalan Cumhur, ablasına kalan deniz kıyısındaki batağa otel konduran eniştesini affetmeye yanaşmaz. Kendisi gibi değişen devranı anlamayı reddedip, bir yandan da zengin yaşamak için her çeşit potansiyele sahip olduğundan emin, has arkadaşı, değişen değerler sembolü muhteşem! İbrahim ile, otelin müşterilerini korkutmakla kalmaz, işi, sezon ortası otelin mühürlenmesine neden olan "uyuşturucu satıyorlar" iddiasına dek büyütür. Bu arada, beline bağladığı kazakla çıkagelen arkeoloji mezunu Duygu'nun yakınlaştığı Cumhur'un kayınbiraderi, hiç malı ve de çocuğu olmadığından soğuduğu karısı, İstanbul'u terk edip Bodrum'a yerleşmeye niyetli, meditasyon yapıp ruhlarını arındırırken, kiraladıkları dükkân dolayısıyla dolandırılıp paralarından da arınan pansiyonun müşterisi çift, kutlamaları -mutlaka- şiirleriyle süsleyen Fatma Satı, Mahmut, türkücü, enişte, abla, Bodrum'un yerlisinin davasına bakmaktan memnun hâkim, Cumhur'un mallarının tâlipleri... Kendisinin ne azılı bir deli olduğuna bakmaksızın Cumhur'un "deli bunlar!" dediği, her biri yerli yerinde muhteşem karakterler.

Cevat Şakir'in sesinden Bodrum, eski yeni Bodrum görüntüleri, anlam yüklü yöre türküleri, gazete haberleri, şiirler, rakı masası geyikleri, kapı önü sohbetleriyle işli bu muhteşem film "...bir Bodrum dersi" değil, bir iyilik dersi: Eniştesinin, ablasının, ellerinden geldiğince kusurlarını örtüp görmezden geldikleri, karısının "itin teki" dediği Cumhur'a sağduyuyla yapılan iyi niyet yatırımı, İbrahim'in kanun dışılığı önerdiği noktada, seçimini doğrudan yapmasıyla karşılığını bulur. Kendi şeytanlıklarının farkında Allah'ın sevgili kulu Cumhur, her şeyini yitirmişken ev, arsa, çocuk bir de torun sahibi olur.

Normalde, girdileri aynı bile olsa, sağduyunun çıkarılmasıyla, kanlı bir trajediye dönüşebilecek hikâyenin, dava süreci içinde neşeyle anlatılışına da bayılan "abla"nın, Dondurmam Gaymak'tan aldığı "herşey ne kadar güzel!" duygusu, dondurmacının -Turan Özdemir- gelip harikulâde Cumhur'a iş birliği önermesiyle tavan yapar. "Ara vermeyin lütfen!" özel isteğiyle izlediği filmin tek izleyicisi olmak dışında bir üzüntüsü olmayan "abla", güzelim filmin etkisinden, uzun süre kurtulamayacağından, dahası sıyrılmak istemeyeceğinden emindir.