29 Mart 2009 Pazar

27. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nin dokuzuncu günü, "abla"nın gördüğü üç yeni film: Denizanası, Kurdun Saati, Lütfen Başa Sarın

Uykusu kaçan "abla" başucunda birikmiş kitaplardan öne alıp yarıladığı Ferhan Şensoy'un Elveda SSK kitabını bitirir: Hayvan özellikle kedi sevmez yıkıcı stratejisiyle, lâkabı Ayılığı hakeden abazan Şükrü, Karamürsel civarında Denizanası Neclâ tarafından kıstırılır, yatmaları karşılığında alnının teriyle 1000 euro kazanır. Hımmmm! der "abla" çok para!

Raslantı diye bir şey olmadığına, aklı iyiden iyiye yatmış da olsa, "abla" izleyeceği ilk filmin adının Denizanası oluşuna açıklama bulamaz: Genç Ustalar bölümünden bir İsrail filmi, yönetmeni Shira Geffen ve Etgar Keret. Tel Aviv'de, birbirine teğet geçen çemberler halindeki öykülerin kişileri, değme noktalarında karşılaşırlar, değişimlere yeni başlangıçlara/sonlara neden olurlar. Bazı filmleri ayrı sinemalarda izleyeceklerinden kızkardeşinin değişik renkte kalemlerle yaptığı tablo uyarınca çıkışta buluşan kardeşler Beyoğlu Sineması Cafe'sine inip demlenmiş çay yanında yaprak sarma ve börekle kahvaltı ederler, biletlerine bakıp yine ayrı sinemalarda olduklarını görünce Halep Pasajı kapısında buluşmak üzere sözleşip ayrılırlar.

Anılarına bölümünden Kurdun Saati, 1968 tarihli, siyah beyaz Ingmar Bergman filmi: Doğumların ölümlerin yoğun olduğu, hayaletlerin kol gezdiği gün doğmadan önceki saat, Kurdun Saati'nde ressam Max von Sydow, karısı Liv Ullmann ile bir adada mutlu yaşarken, adamın ruhsal bunalımlar yaşayıp birden ortadan kaybolduğu hikâye, ağır tempolu psikolojik bir gerilim. Kendine özgü İsveç Sineması'ndan, "abla"nın yanındaki film başlar başlamaz derin soluklarla sakince uyuyup, bitiminde uyanan bey gibi meraklısına...

Halep Pasajı kapısında buluşan kardeşler, Cafe Krepen'in üst katındaki açık bölümde kendilerine bira patates ikram ederler, bu kez Emek Sineması'na birlikte giderler. Lütfen Başa Sarın* yönetmen Michel Gondry'nin Jack Black, Danny Glover, Mia Farrow'lu eğlenceli filmi. Beynini erittiğine inandığı santrali muhteşem kamuflaj giysileriyle sabote etmeye gittiklerinde çarpılıp yüklendiği manyetik yükle arkadaşının video dükkanındaki bantların silinmesine neden olan sakar adamla mağdur arkadaşın filmleri yeniden çekme çabaları, absürd ama mahallelinin bayıldığı Hayalet Avcıları, 2001 Uzay Macerası, King Kong, Aslan Kral... ürünlere neden olur. Telif yasaları yüzünden 63.000 yıl hapiste yatmaları gerektiğini duyduklarında ise kendi filmlerini çekmeye karar verirler.

Galatasaray'a yakın Turnacıbaşı Caddesi'ndeki Çin Lokantası'na gitme niyetlerini 19:00 seansına çok zaman var diyerek gerçekleştiren "abla" ve kızkardeşi, Çinlilerin yemek üzerine içtikleri çorbayla öncesinde içtikleri yeşil çayın yerini alışkanlıkları yüzünden değiştirirler: Önce çorba, sonra sebzeli ve tatlı-ekşili karides en son da yeşil çay içerek günü kapatırlar. Çıkarlar, kızkardeş Emek Sineması'na yollanırken "abla" hafta sonu göğüs göğüse çarpışma gerektiren Cadde kalabalığının ters akıntısında Mis Sokak'taki İnternet Cafe'ye ulaşmaya çalışır; 4 no.lu masaya oturur, sokağın neşeli gürültüsü kulaklığındaki Erik Satie melodisini bastırıp beynine akarken yazıya başlar.

*http://www.bekindmovie.com/intro.html

Hiç yorum yok: