7 Kasım 2008 Cuma

Üç Maymun

Kasım'ın altıncı günü: Havran'dan sonra, yaz boyu emdiği günışığını saçan çınarların, sisler içinden ışıdığı sakin bir yolculukla Bursa'ya ulaşan "abla" ile ortanca kız kardeşin birbirlerine sarılıp hasret gidermelerinden sonraki ilk eylemleri, Bursa Sinema Rehberi'ni taramak olur: Amaçları Üç Maymun'u görmek!

Uygun bir seans işaretleyip şehre inerler. Yıllar önce reklam kampanyasında çalıştığı ve -İstanbul'da ilk açılanlardan birinin- yeni yaşam merkeziniz gibi bir sloganla tanıtılmasına, "abla"nın büyük tepki duyup, alışverişin yaşam biçimi olarak dayatılmasını ahlâka aykırı bulduğu, zamanla pratik kaygılarla uyum sağlayıp daha ılımlı yaklaştığı bir alışveriş merkezindeki sinemanın, geniş aralıklı rahat koltuklarına gömülüp izlemeye başladıkları film, ilk anından başlayarak özel bir film!

Nuri Bilge Ceylan'ı, ilk filmlerinden ailesini, kendine özgü sinemasını tanıyan ve seven "abla" ile ortanca kız kardeşi, yüksek kontrastlı yanık kahve renklerde, çevre seslerini sürüyerek akan filmi çok beğenirler.

2007, Türkiye, Fransa, İtalya yapımı; senaryosunu Nuri Bilge Ceylan, Ebru Ceylan ve Ercan Kesal'ın yazdığı, ödüllü filmin oyuncuları,
Yavuz Bingöl, Hatice Aslan, Ahmet Rifat Sungar, Ercan Kesal...

Çıkışta, vizyona girer girmez görüp çok beğendiğini söyleyen küçük kız kardeşlerinin telefon konuşmalarında belirttiği filmin ...senaryodaki açıkları... üzerine konuşurken, ortanca, kadının, kocasının suçunu üzerine aldığı adama -neredeyse hastalıklı biçimde- bağlanışının gerekçesini yufka bulduğunu söyler. "Abla"nın aklı, ailenin diğer fertleri üzerindeki etkisi hâla sürmekte olan ikinci çocuğun kaybının, anne üzerinde hiç etkisinin görülmeyişinde! Ortanca, annenin tüm duygusallığıyla acı olayı tamamıyla örtüp yaşanmamış saydığı açıklamasını getirirken "abla", duvarda asılı, babalarıyla iki çocuğun göründüğü fotoğrafta, annenin olmayışının bir başka "sabıka"yla bağlantılı olabileceğini düşünür ve o zaman der, ikinci çocuğun kaybı, o ara yaşanan sabıkayla bağlantılıysa, anne için suçluluk kaldırılamaycak kadar ağır olduğundan kadın olayı/kaybı yaşanmamış sayar...


Yine de, birbirlerine kıyamazlar; mutfakta tezgâh üzerindeki bıçak eyleme hazır biçimde titreşir, oğlan annesine kıyamaz, koca ne yapacağını bilmez, atleti üzerine geçirdiği ceketiyle dolanır, döner, terasın pervazından atlamasını beklediği karısına kıyamaz, adam uğruna hapis yattığı "kirli" paradan vazgeçer, son öğrendiği yaşam dersini/kalıbını kahveci çırağına önerir, oğluna kıyamaz.

Görmezden gelebilecekleri kadar görmezler, zorunluluk dışında konuşmazlar, duymak istemediklerini duymazlar; onların yerine şıpırdayan sularda yürüyen hayalet ayaklar, gıcırdayan zeminde sürünen, ayaklara yapışıp ayrılan terlikler, soluklar, taşlar, yapraklar, deniz... konuşur. Ve "abla", sesli film tarihinde bundan daha sesli bir film olmadığından emindir!