29 Mart 2009 Pazar

27. Uluslararası İstanbul Film Festivali, 11. günü “abla” üç film daha ekler gördüklerine; Kara Toprakların Kızı, Bataklık ve Münferit

05:00! Bir gece önce 21:00'de başladıkları çekimden dönen damat yatmaya giderken, karısı bir başka çekimin makyajı için “abla”nın takım sandığı dediği metal malzeme çantasıyla evden çıkmaya hazırlanmakta... 08:00! Henüz yatmış uykusunu mayalayamamış damat, kapıcının kuzen arabasını çeksin! uyarısıyla uyanır, kuzeni uyandırır, uykusunu aldığından kalkma saati gelmiş “abla” kendiliğinden uyanır. Eh artık bir araba alırsın! dolduruşuna gelmeyip tekerlekli bir şey sahibi olmama konusundaki azmini sürdürdüğünden, apartman otoparkındaki boş yerlerinin kuzen tarafından dolduruluşunun haklı gururuyla kahvaltıyı hazırlar.

Bomonti'den Osmanbey'e çıkarken kendine bir sürpriz yapan “abla” bu kez, bir önceki caddeyi izler; köşede eski duvar üzerine yayılmış görülesi/koklanası mor salkım! Şişli'den gelen trafiği keser, Abide-i Hürriyet Caddesi 56 no.da boş vitrinde 50x70cm boyutlu bir duyuru: Veda ve Teşekkür: Önünde durmakta olduğunuz bu mekân... diye başlayan metne göre, Marmara Eczanesi, 1903 tarihinde Çubukçuyan Eczanesi ismiyle hizmete girmiş, 1947 mezunu Şerif Oran 1957'de devralmış, tam teşekküllü ilaç üretim laboratuvarıyla 105 yıl hizmet etmiş. "...50 yılda destek ve ziyaretleriniz için teşekkür ederim. 84 yaşıma kadar çalışabilmeyi siz saygıdeğer müşterilerime borçluyum. Bu mekânın önünden geçtiğinizde beni hatırlamanızı temenni ederim. Sağlıkla kalın, hoşça kalın. Unutmayın ilaç şifadır!"

Kara Toprakları Kızı, bir Güney Kore filmi, Jeon Soo-il yönetmiş: Hastalanınca, çalıştığı madenden tazminat alamadan ayrılan ve alkole yenilen babasını, zekâ özürlü ağabeyini idare etmeye çalışırken hırsızlık etmek zorunda kalan 9 yaşındaki kız, sonunda ağabeyini bir özürlüler okuluna bırakır, babasına son yemeği fare zehiri koyduğu erişte pişirir, adam kıvranırken evden ayrılır. Kurgu olamayacak kadar sade!
Bataklık “abla”nın, yıllar önce yine festivalde, ilk filmi 101 Reykjavik'le beğendiği sonra paralı kanalda bir sigorta müfettişinin öyküsünü anlattığı bir başka filmini bayılarak izlediği yönetmen Baltasar Kormakur'dan, İzlanda filmi. Ödüllü bir dizi romandan uyarlanan bol ödüllü film sonrası, soruları yanıtlarken demesine göre, "...bayılarak okudukları kitapların hayallerinde canlandırdıkları kahramanına benzetemedikleri başoyuncu Ingvar E. Sigurdsson'a İzlanda'lılar büyük tepki göstermişler, onu fazla genç bulmuşlar". (Duvarında Avrupa Yakası Burhan'ın Çiko'sunun ağlak resmi asılı odadaki) cesedin bulunduğu sahnede "herkes maske takıyordu da dedektifin niye maskesi yoktu?" sorusunu "Cool olduğu için!", "diğer dedektif filmlerinden farkı nedir?" sorusunu "İzlanda'da geçiyor olması!" diye yanıtlayan oyuncu, bir başka soru üzerine filmde görünen genetik laboratuvarının gerçek olduğunu, İzlanda'nın ada olması ve kapalı bir toplumu barındırmasından ötürü genetik çalışmaların daha başarılı sonuçlar verdiğini anlatır.

Münferit, yarışma dışı Türk filmlerinden; yönetmeni Dersu Yavuz Altun: Ali Erkazan gülmece dizilerindeki sevimli karakterinin tamamıyla dışında suçluları cezalandıran, tecavüzcü, şantajcı kötü adam! Yönetmenin, Karabük'te, telefonlarını dinledikleri kadınların onlarcasına şantajla tecavüz eden, şimdilerde hapiste bir çete haberi ve bir iki başka haberi harmanlayarak yazdığı senaryonun şimdilik bir ödülü var. Sürükleyici senaryonun anlatımında “abla”yı bir tek ışık kullanımı rahatsız eder; kendi filmleri çektikleri sırada sektörden bir kızın ışıklarla ilgili "böyle olmuyor, her yerde aynı ışıkları kullanıyoruz, reklâm gibi, klip gibi oluyor, çok kötü!" diye söylenmelerini anlayabilmesi için “abla”nın yıllar sonra bu filmi görmesi gerekmiştir!

Hiç yorum yok: