26 Kasım 2009 Perşembe

Bayram dolayısıyla yola dökülmeden bir gün önce Taksim'e koşan "abla" iki film görür: -Kor kızılı, gözaltı karası- Kıskanmak ve Bornova, Bornova

Nahit Sırrı Örik'in romanından, Zeki Demirkubuz'un senaryosunu yazıp yönettiği, 2009, Türkiye yapımı Kıskanmak: Oyuncular, Nergis Öztürk, Berrak Tüzünataç, Serhat Tutumluer... Batı giysileri içindeki şık kadınlar ve erkekler, Atatürk'ün Cumhuriyet Bayramı kutlama telgrafını pırıl pırıl gözlerle uzun uzun alkışlar, klasik müzik enstrümanlarıyla çalınan İstiklâl Marşı'nı birlikte söylerler. Balonun yıldızı, 1930'lu yıllar Zonguldak'ında, elmasları ve zamparalıklarıyla tanınan ana-oğuldur. Beğendiği her güzel kadını elde eden 20'li yaşlardaki güzel oğlan, maden mühendisinin güzel karısına el atmakta gecikmez. Dansettikleri balodan sonra, film gösterimi sırasında bir araya geldikleri genç kadını baştan çıkaran, yaşından çok ötede deneyimli oğlanla, başlarda ipek çarşaflar üzerinde buluşan mühendisin güzel karısı, maymun iştahlı oğlanın hevesi giderildikçe, bağ evlerinde buluşur olurlar. Bu arada, ev(ler)in hizmetli kadrosunun yardım yataklık ettiği, mühendis ağabeyin evlenmemiş kızkardeşinin görmezden gelip belli bir kıvama ulaşmasını beklediği ilişki sürüp giderken, Zonguldak'ın bastonsuz yürünemeyen taşlı yollarını çamura beleyen, dinmek bilmeyen yağmurlu günlerin gecelerinde, yemek masası üzerini ve çevresindekileri sert gölgelerle yanık kahve rengine boyayan oda ışığı altında, mühendis beyin iki kadına yönelik rutin sorusu, "tatlılardan ne yiyeceğiz?".

Kor kızılı, gözaltı karası muhteşem film, Albinoni'nin Adagio'su ve, Erik Satie'nin -"abla"nın bayıldığı- 1 numaralı gymnopedie'siyle bezeli. El örgüsü hırkalar, yelekler, balo ve ev giysileri, ille de beyaz gömlekler, karanlığı, madenci fenerinin, lüks ışığının parçaladığı boş ahşap odalar, değişik zenginlikte eşyalarla döşeli mekânlar kusursuz, konuşmalar ise, olması gerektiği gibi, günün sözcükleriyle yapılmakta. Acıyla dolu boş evde, ışıkta dalgalanan toz tanecikleri, -Masumiyet'ten bu yana- gıcırdayarak açılan/kapanan kapı, gelinin ilk buluşma sonrası yüzünü maskeleyen kapı pervazı, mühendisin gaz ölçümü sahnesi, -ölmekte- oğlanın kulağında(n) kurşun sesleri...

En iyi 10 Türk filmi sıralamasında başlara koyduğu Masumiyet'in yönetmeni Zeki Demirkubuz, bu filmi ile, "abla"nın uzun zamandır üzerinde düşündüğü, Cumhuriyet ile özgürlüğüne, onun ne olduğunu bilemeden, hazmedemeden kavuşan -eğitilmeye fırsat olmamış- kadının tavrı, bunun sonuçları: Mühendis ağabeyinin oraya buraya gidip, Şişli'deki evde yalnız bıraktığı kızkardeşi, özgürlüğünü, "...kokusundan yanına yanaşılmaz yanaşmaya bekâretini teslim ederek..." kullanır. Benzer biçimde karısı da, içgüdülerine karşı koy(a)maz, kendini güzel oğlanın kollarına atar. Bu arada, mühendis ile güzel oğlan karşı karşıya geldiklerinde, aralarında yaşanan, -özgürlüğüne, haklarına karşın, henüz cariye- kadının tercihinin sorulmadığı, sözkonusu olmadığı bir hesaplaşmadır. Uğruna dövüşülmemiş her kavram gibi, özgürlük de hediye edildiğinde, -"abla"nın alçakgönüllü gözlemleriyle de desteklendiği üzere- görülen o ki, sahneye ilk koşan -tatmin talebiyle- içgüdüler... Ucun ucun, bugünkü örtünme merakının ardında da, hazmedilmemiş özgürlük, hazların tatminine yöneliş ve (dinî baskılarla beslenen) suçluluk... bulan "abla", daha sağlıklı sonuçlar için gözlemlerine devam edecektir.

2009, Türkiye yapımı, İnan Temelkuran'ın yönettiği Bornova, Bornova'nın oyuncuları, Öner Erkan, Kadir Çermik, Damla Sönmez... Bir gece önce kızkardeşinin arayıp "Hürmüz'e karşın, ikinci haftada, halâ Alkazar büyük salonda oynuyor, sakın kaçırma, mutlaka gör!" dediği, birkaç festival önce, Made in Europa'sını izleyip beğendikleri yönetmenin bu kez, başta, 46. Altın Portakal Film Festivali'nde olmak üzere ödüle boğulan filmi, "abla"ya kalırsa aldığı her ödülü hak eder.

12 Eylül 1980 mağduru TRT'ci babası solculuktan hayatın kıyısına itilirken, "o günlerde bir tek Adidas onda vardı" dedikleri oğlu, okul çocuklarına esrar satar; felsefeci arkadaşı cinsel fantaziler yazarak kirasını öder; esrar kullandığını, arada hap da attığını söyleyen liseli kız, cinselliğini, kendisiyle evlenecek birini kafalamak için kullanır... Hayatın bir yerinde sıkıştığı duygusunu taşıyan, çıkış ümidi olmaksızın doğaçlama yaşayan/ölen, çocuklukları bir arada geçmiş, orta yaşa yol alan insanların; yaşadıklarını, aynı anda, bir diğer kişiye de anlattıkları değişik iki sahneyle zengin film, umut vermeksizin sonlanır.

Yarattığı karamsar duyguya karşın, görülesi güzel film, gişedeki hanımın "abla"ya "beğenen de var, beğenmeyen de, ama sizin beğeneceğinizi sanıyorum" dediği kadar var.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Politik bilim kurgu kara komediye bayılan "abla" için Yasak Bölge 9, bir başyapıt!

2009, Yeni Zelanda-ABD yapımı Yasak Bölge 9'un yönetmeni Neill Blomkamp, -"abla" hiç üşenmez, arar tarar bir fotoğraf bulur- bir beyaz! Filmin, 1948'den başlayarak uzun yıllar Apartheid acısı yaşamış topraklarda, Johannesburg'da geçen öyküsünü "en iyi bir siyah anlatabilir" diye düşünen "abla", uzun saçlı, yakışıklı, neşeli bir beyazla karşılaşınca şaşırmadan edemez.

Gençlik yıllarında gördüğü, ırkçı-ayrılıkçı rejim karşıtı Steven Biko'nun işkenceyle sona erdirilen yaşamının anlatıldığı, Richard Attenborough'nun yönettiği, Denzel Washington, Kevin Kline'ın oynadığı Cry Freedom filmi ile yüreğinde, bu ülkenin insanları için bir acı kompartımanı açılan "abla"nın, Joan Baez'in Biko'ya adadığı şarkıyı, her dinleyişinde içi kanar. Trajedinin başlangıcından 40 yıl sonra, ailenin seyahat gurusu küçük kız kardeş Güney Afrika'ya gidip, acılı tarihin müzesini gezer. Dönüşünde izlenimlerini anlatırken, insanların geçmişe ilişkin tavırlarının, -"abla"ya hediye getirdiği t-shirt'ün üstünde yazılı şekliyle- "Hakuna matata!" olduğunu söyler, yani "takma kafana!"

Günümüzün 50 yıl sonrasında geçen filmde, Güney Afrika Cumhuriyeti'nin başkenti Johannesburg üzerinde uzun süre hareketsiz duran koca gemiye ulaşan beyazlar, siyahlar üzerinde yıllar boyu edindikleri engin deneyimle, "karides" dedikleri, -bir nedenle çaptan düşmüş- uzaylıları tecrit ederler. Yıllar içinde aynı dili konuşup çatpat anlaşabilseler de, bu, karideslerin yaşam kalitelerini artırmaz. Bir zaman sonra fazla kalabalıklaştıkları gerekçesiyle bir başka kampa aktarılmaları gündeme gelir. Bu arada çıkan olaylarda, bir itiş kakış sırasında DNA'sı etkilenen ve hızla bir dönüşüm içine giren, işine, eşine âşık Wikus, anında, onu uyuşturmadan kesip sırrına ulaşmak isteyen bilim adamlarının ardına gizlenmiş paragözlerin hedefi haline gelir.

"Abla", filmde, kırmızısı bol bilgisayar oyunlarına düşkün yeniyetme hevesiyle yüklenmiş, aksiyon denilen, akıl almaz şiddet, vahşet, dehşetle, gürültü patırdıyı 1979'lu yönetmenin gençliğine verir. Kamptaki bir başka "uzaylı" grup Nijeryalılar, onlarla karideslerin karaborsa kedi maması ağırlıklı ticaret ilişkileri, beyazlar arasında dönen dolaplar, derinde, toprak altında 20 yıldır incelikle, sabırla damıtılagelen yakıt, DNA'ya uyumlu uzaylı silahları, finalde sevgili eşinin kapısına, çöplükten topladığı ıvırzıvırla yaptığı küçük çiçeği bırakan Wikus'un hüznü...

Tüm sertliği altında, bir o kadar komik film, "abla"nın beğenisini, hayranlığını bileğinin hakkıyla hakeder...