17 Ekim 2008 Cuma

"Abla", 2008, 7. Filmekimi'ni değerlendirir ve -kendince- yıldız sıralaması yapar.

Bir haftada, 39 seansta, 33.500 kişinin izlediği 22 filmden 16'sını, Sınıf, Beşir'le Vals, Tıkanma, Körlük, Lorna'nın Sessizliği, Donmuş Irmak, Daima Mutlu, Palermo'da Yüzleşme, Zamanın Külleri, Denizkızı, Limon Ağacı, Cenova, O'Horten, Rüya, Küçük Denizkızı Ponyo, ve Eve Dönüş'ü gören "abla, Rüya, Palermo'da Yüzleşme, O'Horten'in müziklerini, Körlük, Zamanın Külleri, Rüya, Cenova ve Palermo'da Yüzleşme'nin görüntülerini beğenir. Körlük, Beşir'le Vals ve Sınıf insan davranışı, neden ve sonuçları üzerine zengin birer laboratuvar gibidir. "Kadın"ın, "anne olan kadın" duyarlılığının başrolde olduğu filmler Körlük, Lorna'nın Sessizliği, Donmuş Irmak, Daima Mutlu, Denizkızı, Limon Ağacı. Kentlerin başrolde olduğu filmler Cenova ve Palermo'da Yüzleşme ve O'Horten. İki çizgi filmden biri, bir kıyımı, insanlık trajedisini aktarırken, diğeri pembecik, pamuk şeker tadında yumuşacık bir masal... "Birlikte değerlendirildiğinde" diye düşünür "abla", "yaşamın kendini bundan daha güzel/doğru anlatması mümkün mü?"

Gücünü - büyük olasılıkla- çok sağlam fikriyle romandan alan Körlük, "abla"ya göre, 7. Filmekimi'nin en iyi filmi; çok etkileyici çevre düzeniyle de, bir filmde "abla"nın en önem verdiği şeyi yaparak yeni şeyler söyleyen film, pek çok sahnesiyle uzun süre aklından silinmeyecek!

"Abla" sıralamasını 10 üzerinden yapar
: Körlük 10, Donmuş Irmak 9, Lorna'nın Sessizliği 8, Sınıf 7, Limon Ağacı 6, O'Horten 5, Zamanın Külleri 4, Küçük Denizkızı Ponyo 3, Beşir'le Vals 2, Palermo'da Yüzleşme 1.

2008 Filmekimi son gününde "abla", görünüşe göre dördü de satın alınmış, dört fim görür.

11:00'de, O'Horten: 2008 Norveç yapımı, yönetmeni Bent Hamer, oyuncular, Bard Owe, Espen Skjonberg, "abla"nın bayıldığı Lars von Trier başyapıtı Krallık dizisinden tanıdık Ghita Norby... Bol ödüllü filmin, çok güzel müziklerini Kaada yapmış. Broşür, 40 yıl çalışıp emekli olan Norveçli tren makinisti, çekingen, sakin yaradılışlı Odd Horten'i anlatan filmin, "uygulamalı varoluşçu felsefe" biçiminde tanımlandığını yazmış.

Limon Ağacı, İsrail-Almanya-Fransa, 2008 yapımı. Yönetmeni Eran Riklis, oyuncular, Hiam Abbass, Doron Tavory, Ali Suliman. Berlin Panorama İzleyici Ödüllü film, Filistinli dul Selma'nın, tam karşısına, sınırın öte yanına villa kondurup, güvenlik kaygısıyla, babasından miras limon bahçesini söktürmeye kalkışan savunma bakanına direnmesini anlatıyor. Arada genç avukatına da gönlü kayan Selma, limon ağaçlarının 30 cm'ye kadar budanması karşılığında bahçesini kurtarmakla yetinir.

Küçük Denizkızı Ponyo: Japonya 2008 yapımı, Hayao Miyazaki'nin yönettiği çizgi film, insan olmak isteyen Japon balığının, Andersen'in Küçük Denizkızı ve Japon halk masalı Urashima Taro'nun harmanından oluşan, öyküsünü anlatıyor. Miyazaki'nin, 2004 yapımı Yürüyen Kale adlı filmine de bayılan, yeterince sabırlı olsaydı çizgi filmci olmayı isteyen "abla" için çok hoş buluşlar barındıran, el çizimi, parlak pastel renkli sevimli, masum film, her yaştan izleyicinin ilgisini hakeder.

Festivalin son gala filmi, Tıkanma: Yönetmen Clark Gregg, oyuncular Sam Rockwell, Anjelica Huston, Kelly Macdonald. "Abla", David Fincher yönetiminde Brad Pitt, Edward Norton ve Helena Bonham Carter'ın oynadığı, anafikrini çok beğendiği Fight Club (Dövüş Kulübü) yazarının bir diğer romanı Choke'den uyarlama filmi hiç beğenmez. Bir kaç iyi espriye karşın, bir seks bağımlısı üçkağıtçıyı anlatan bu filmde, "abla"nın kendisiyle özdeşleştirdiği hiç kimse, tek bir olay yok! Kızkardeşinin, "romanın çok daha sert olduğunu" belirttiği, rahatça izlese de bir şey almadığı film, "abla"nın görmediği filmler listesine girer!

15 Ekim 2008 Çarşamba

2008 Filmekimi 6. gününde "abla"nın tek bileti var: Denizkızı

15 Ekim 2008. Günün tek filmi için, "ahmak ıslatan" altında Taksim'e yürüyen "abla", bir önceki seanstan çıkan, uzun zamandır görmediği kuzeniyle buluşur; festival filmleri üzerine, zaman elverdiğince sohbet ederler. 16:00 seansında Anna Melikyan'ın yönettiği, Rusya 2008 yapımı Denizkızı'nda Masha Shalaeva, Yevgeniy Tsyganov, Maria Sokova, Nastya Dontsova oynamakta. Deniz kıyısında bir barakada, yoksul anne ve anneannesiyle -babasız- büyüyen Alisa'nın havayı değiştirmek gibi yetenekleri varsa da çok istediği halde balerin olamaz. Moskova'daki yaşamlarında telefon ahizesi, bira bardağı olarak çalışır, okula gitmeye niyetlenir, cinsellikle, aşkla tanışır, sevdiği adamı bir kaç kez ölümden kurtarır...

Sinema çıkışında, kız kardeşi ve arkadaşıyla buluşup bu film hakkında konuşan "abla"nın içine sinmeyen, Rusya'nın yaşadığı, tüketim ekonomisine hızlıca geçişin neden olduğu hazımsızlığın, sürekli değişen reklam sloganlarıyla vurgulanışındaki güzellik ve birçok (2008 Sundance Dünya Sineması En İyi Yönetmen, 2008 Berlin FIPRESCI Ödülü, 2008 Sofia En İyi Film) ödüle karşın, pek çok klişeyi barındırıyor olması. "Abla"nın iddia ettiği, iyi bir izleyici olan kız kardeşinin katılmadığı kalıplar arasında, "arızalı" çocukluk geçirmek, bir şeyin, meselâ babanın eksikliğini ömür/film boyu çekmek, durup dururken kendini yoksulluğuyla doğru orantılı zengin ortamda bulmak, zengin ortamın ille de dejenere olması, cinselliğe olabildiğince uç yaklaşım ve her nasılsa umudu, neşeyi yitirmemek... Çevrede aykırı bir doğa olayı, üzerine de bir parça metafizik sos! Festivalde, az da olsa, bir de Vinterberg'in Eve Dönüş filmini izlerken benzer duygular yaşayan "abla"nın klişeler konusunda epey kanıtı var.

Beşir'le Vals: Perdede görülen "canlandırma" da olsa, tek sözcükle "dehşet"tir!

2008 Filmekimi sona yaklaşırken, verimli bir günü daha ardında bırakan "abla", yapıtlarından en çok "Yay"ı beğendiği Kim Ki-duk'un 2008 Güney Kore yapımı 15. filmini izler, Rüya: Aşk, daha çok kıskançlık üzerine bir öykü; kız eski sevgilisini geride bırakmaya çalışırken, oğlan eski sevgilisini unutamaz, kız oğlanın rüyasında gördüğü şiddeti yaşar, oğlan, kızın acı çekmesine dayanamaz, uyuyup rüya görmemek için bedenini yaralar. Kimin kim olduğunun karıştığı film, hüzünle ama güzelim müziğinin etkisiyle sona erer. Laser altyazısına bakılırsa vizyona girmesi yakın.

13:30'da, Jean Pierre ve Luc Dardenne'in yönettiği, Belçika, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, 2008 yapımı Lorna'nın Sessizliği, 2008 Cannes Senaryo Ödülü'nü -alnının akıyla- almış. Arta Dobroshi, Jeremie Renier, Fabrizio Rongione, Alban Ukaj oynamış. Arnavut Lorna, uyuşturucu tutkunu Belçikalı Claudy ile anlaşma evliliği yapmıştır. İçinde bulunduğu çetenin amacı, Lorna vatandaş olduktan sonra keş kocasını öldürüp, bu kez onu bir Rus'la evlendirmek! Lorna, kadın duyarlılığıyla, başta öyle anlaşılmış olsa da, iyileşme yoluna giren keş kocanın öldürülmesini istemez. Ne var ki, paranın konuştuğu yerde Lorna'ya düşen, her defasında sessizliktir. "Festivalin en iyi filmlerinden" der "abla", "ne mutlu ki vizyona girecek."

Wim Wenders'ten Palermo'da Yüzleşme: Almanya 2008 yapımı film, -broşürdeki yazıya göre- Alman Punk grubu Die Toten Hosen'in solisti Campino'nun oynadığı, fotoğraf sanatçısı Finn'in, gösterişli yaşamının anlamsızlaştığı noktada bir trafik kazasında ölümünden sonrayı anlatır. Ölümden korkan, bu yüzden de "arada" kalışını adlandırmaktan kaçan Finn, bir kaç kez "ölüm"ün okundan kaçmayı başarır, Palermo'da kendisiyle bizzat yüzleşene dek! Nosferatu benzeri Dennis Hooper'la negatif/pozitif, dijital fotoğraf üzerine konuşurlar, "bu günlerde herşey imaj!" diyerek Finn'e poz veren "ölüm" kendisinin, korkulacak bir şey olmadığını, insanın içindeki kendi parçası olduğunu anlatması, kendisini tanıtması karşılığında, canını bağışlar ve yeni yakaladığı aşk (Giovanna Mezzogiorno) ile hayatına devam etmesine izin verir. Filmlerinde, gördüğü felsefe eğitiminin izlerini, ağdalı anlatımını bildiği 1945 doğumlu ustanın, ölüme yaklaştıkça, çok daha bilgece birşeyler söyleyeceğini sanan "abla" hayal kırıkığına uğramıştır: Wenders, "ölüm" ile mi, "ölüm korkusu"yla mı dalga geçmiş, belli değil! Campino'nun müzisyen olmasıyla bağlantılı olmalı, sürekli çok güzel müzik dinleyen kulaklıklı Finn'in Almanya ve İtalya'daki mekânları muhteşem!

Bir gala filmi, broşürün "türünün tek örneği, uzun metrajlı, canlandırma bir belgesel" diye tanımladığı Beşir'le Vals: İsrail, Almanya, Fransa 2008 yapımı, yönetmeni Ari Folman. Sabra-Şatila Kampları katliamı sırasında, -1982 Lübnan savaşı- 20'li yaşlarında piyade olan Folman, takım arkadaşlarından birinin yirmi yıldır gördüğü kâbusu anlatışı sırasında farkeder ki, kendisi de savaşa dair, neredeyse hiç bir şey hatırlamamakta! Biri yurt dışında yaşayan eski arkadaşlarının, olayları izleyen bir muhabirin, bir psikoloğun yardımıyla hafızasını tazelemeye çalışır: Perdede görülen "canlandırma" da olsa, tek sözcükle "dehşet"tir! Sonuna eklenmiş gerçek görüntülerle biten filmden ezilmiş çıkarken "abla"nın, "Cannes'dan beklediği Altın Palmiye'yi almamasına şaşmamalı, insanoğlu yarattığı trajedideki sorumluluğunu almak, bu büyük yükü taşımak istemiyor" sözlerine, küçük kız kardeşi "bugün Sabra-Şatila, yarın Irak Savaşı eşelensin, ortaya dökülsün, kimsenin işine gelmiyor..." diyerek katılır. Görülmesi, üzerinde düşünülmesi gerekli filmlerden...

13 Ekim 2008 Pazartesi

Hafta içi emekli tarifesi seansları dolduran "abla" Pazartesi dört film görür

13 Ekim 2008 11:00'de, Hong Kong, 2008 yılı yapımı Zamanın Külleri: Yönetmen, müziğiyle de gönüllere yerleşmiş Aşk Zamanı filminden tanış Wong Kar-wai, Oyuncular: Jackie Cheung, Leslie Cheung, Maggie Cheung.YoYo Ma 'nın muhteşem müziğiyle süslü film, kalpleri kırık âşık silâhşörleri anlatır. Uzakdoğu Sineması'nın tanıdık, bildik kılıç ustaları öyküsünden çok, anlatılışını beğenir "abla"; parlak renklerle betimlenmiş eşsiz doğa görüntülerini fon almış yoksul köylüler, kendilerini, soyanlardan korusun diye tuttukları "ayağında ayakkabısı olan bir silâhşör", kan! "Abla" oldum olası şeftali, kiraz çiçekleri, porselen güzelliğiyle kadınlar ve kan! kompozisyonlarını, bunca güzellik içinde böyle acımasızlığı içine sindiremez. Vizyona girecek filmlerden...

Yönetmenliğini Courtney Hunt'ın yaptığı 2008, ABD yapımı Donmuş Irmak, bol ödüllü bağımsız Amerikan filmi. Melissa Leo, Misty Upham, Michael O'Keefe oynamış. Amerika-Kanada sınırındaki Mohawk bölgesinde yaşamlarındaki parasal zorluklar yüzünden insan kaçakçılığı yapanlarla işbirliği yapmak zorunda kalan, biri beyaz diğeri kızılderili iki kadın, "anne olan kadın"ın, yaşamın gaddar sivriliklerini nasıl yumuşatabildiği üzerine güzel örnekler verir. Bir yerlerde -ille de bir benzeri olması, onun izini sürmesi gerekliymiş gibi- Thelma-Louise yakıştırmasını duyduğu, hiç de katılmadığı film, beyaz kadının büyük oğlunun iyi karakteri, polisin beyazlarla ilgili önyargı/hoşgörüsü ile mutlu biter, "abla" bıçaksırtı gelişmelerin güzel sonlanmasıyla derin bir "oh!" çeker. Vizyona girecek filmin çok beğenileceğinden emindir!

Günün üçüncü filmi, "abla"nın, 1998'de Cannes'da ödül alan, dogma filmlerinin en güzeli muhteşem Şölen ile tanıdığı Thomas Vinterberg yönetmenliğinde, Danimarka 2008 yapımı Eve Dönüş: Oliver Moller Knauer, Thomas Bo Larsen, Ronja Mannov Olesen'in oynadığı film, Vinterberg'in önceki filmlerinin tersine eğlenceli; özel bir mesajı yok ama başta şef olmak üzere bir çok özel insan var.

"Abla"nın 21:30'da izlediği, 2008, Fransa yapımı bir gala filmi, Sınıf: Yönetmen Laurent Cantet, edebiyat öğretmeni rolünde François Begaudeau aynı zamanda yarı özyaşamöyküsel romanını oynamış. Paris'te, merkeze yakın bir ortaokulda Arap, Antilli, Çinli, Afrikalı bir sınıf dolusu yeniyetme öğretmenlerin sabrının sınırını zorlarlar. Çatır çatır hak iddia eden, sistemin avantajından faydalanıp uyum sağlamayı reddeden,bizdeki öğretmen-öğrenci ilişkisiyle kıyaslandığında çok daha saldırgan, cüretkâr, küstah öğrenci tipi "abla" çok uzak! Ona göre Sınıf, filmden çok belgesel; doğal yolla elde edilen gözlem, uzun uzun incelenmeyi hak eden, günümüzde şiddetin kökleriyle ilgili çok değerli ip uçları barındıran bir çeşit laboratuvar. Cannes'da Altın Palmiye almış.

12 Ekim 2008 Pazar

Alkazar'da Vicdan, Emek filmekimi'nde Körlük; her ikisi de muhteşem!

12 Ekim 2008

Hafta sonu dolayısıyla Emek Sineması'ndaki koltuğunu çalışanlara bırakan "abla", Pera Müzesi'nde iki Alman Klasiği daha izlemek üzere yola çıkar. 13:30'da Üç Adam ve Lilian: 1930, Almanya yapımı siyah-beyaz müzikal filmin yönetmeni Wilhelm Thiele, oyuncuları Heinz Rühmann, Oskar Karlweis, Willy Fritsch. Üç zengin genç, üç aylık seyahatlerinden döndüklerinde iflas ettiklerini öğrenirler, morallerini bozmazlar, "havyar yerine reçel yiyecekleri" gerçeğini kabullenir, tek varlıkları arabalarını satıp satın aldıkları, tüketicinin gelip benzinciyi beklediği, benzin, yağ pompalarının '30'lu yıllardaki görünüm ve çalışmasının bu gün için belgesele dönüştüğü bir benzin istasyonunda çalışmaya başlarlar. Keyifleri yerindedir, taa ki, konsolos kızı Lilian ortaya çıkıp üçünü de kendine âşık edene kadar... Lilian, "babiş"inin, -"abla"nın aynı gösterimde izlediği Gülen Mirasçılar filminde de olduğu gibi- ikinci kez evlenmesine karşı çıkar, ilginçtir, babalar her iki filmde de ille de kızların rızasını almak zorundaymış gibi davranır. Film müzikâl olduğu için bolca da dans vardır, Lilian dizleri buruşan uzun pamuklu çoraplarıyla danseder. Tekrarı, 25 Ekim Cumartesi 13:30.

16:00'da La Habanera: Yönetmen Detlef Sierck, oyuncular Zarah Leander, Ferdinand Marian, Karl Martell. 1937 yapımı film, İsveçli bir genç kadının Puerto Rico'yu ziyareti sonrası adaya hayran olup bir matadorla evlenmesini, on yıl sonra, Puerto Rico ateşi denen hastalığı araştırmak üzere adaya gelen gençlik aşkıyla karşılaşmasını anlatır. Sürükleyici anlatımıyla çok rahat gelişen film mutlu sona ulaşır. 18 Ekim Cumartesi 19:00'da bir kez daha gösterilecek

19:30'da Alkazar Sineması'nda Erden Kıral'ın son filmi Vicdan: Muhteşem oyunculukla Nurgül Yeşilçay, "Mutluluk"taki oyununu tekrarlamış Murat Han, dizi oyunculuğundan Tülin Özen ile müziğini Zülfü Livaneli'nin yaptığı, "abla"ya pek sevdiği Zeki Demirkubuz'un Kader'ini hatırlatan film, birlikte yetişen iki genç kadından biriyle, Songül'le evlenip diğerinden, Aydanur'dan vazgeçemeyen -mümkünse, hepbirlikte olalım, isteyen- Mahmut'un takıntılı sevdasını anlatır. Akışıyla, doğallığıyla, diyaloglarıyla son zamanların en iyi Türk filmlerinden biri...

Emek Sineması'ndaki koltuğunu çalışanlara bıraksa da "abla", Körlük filminin galasını kaçırmaya hiç niyetli değildir: Yıllar önce Nobel ödüllü yazar Jose Saramago'nun aynı isimli romanını okuduğunda çarpılan "abla", -Tanrıkent'in yönetmeni- Fernando Meirelles'in yönettiği film ile bir kez daha çarpılır. Çok özel konusuyla, bazı yerleri filme alınmamış olsa da, Julianne Moore, Mark Ruffalo, Danny Glover, Gael Garcia Bernal... gibi iyi oyuncularla (roman) film, insan olmanın sınırlarını araştırır. Büyük bir kentte bulaşıcı gibi yayılan, siyah değil süt içindeymişcesine herşeyin beyaz göründüğü körlük kurbanları, kulanılmayan bir sanatoryumda karantinaya alınır. İlk andan başlayarak, Wiiliam Golding'in, "abla"yı okurken dehşete düşüren, ödüllü Sineklerin Tanrısı romanındaki gibi insanlığın hızla irtifa kaybettiği akılalmaz bir trajedi başlar. Çok etkileyici çevre düzeni dışında "abla"nın aklına çakılan sahneler, körlerin koğuşta cep radyosunda bir müzik parçasını dinleyişleri, kadınların, karşılığında, yiyeceklere el koymuş erkeklerle yatmak üzere 3. koğuşa giderken tel örgülü pencere önünden geçişleri, sokakta yağmurda kendilerini temizleyişleri, mutlulukları... Vizyon tarihi belli olmayan film, "abla"ya göre tek kelime ile muhteşem!

Pera Müzesi'nde Almanya'dan Klâsikler: "Amphitryon" ve Fritz Lang'dan "M"!

Filmekimi'nde, hafta içi aynı filmleri, ilk üç seansta 3.5 YTL gibi mucize türünden bedelle izlemesi mümkün "abla" listesini ona göre düzenleyip koltuğunu hafta sonları çalışanlara bırakır. Artırdığı zaman içinde de Pera Müzesi'nde Almanya'dan Klâsikler, 1930-1943, Sesli Filmler gösterisini izler. 11 Ekim Cumartesi 13:30, 22 Ekim Çarşamba 19:00, 23 Ekim Çarşamba 16.00 gün ve saatlerinde tekrarlayacak olan AMPHITRYON, müzikli, mitolojik parodi: Kızkardeşi/karısı Hera'nın, ...elbisemi beğendin mi?, Cimri herif... türü dırdırından bıkkın Zeus, Merkür ile, savaşmakta olan komutan Amphitryon'un karısını baştan çıkarmak için Teb'e, büyüyüp küçülen, sapından sis/bulut üreten bir şemsiyeyle iner. Amphitryon kılığına girip gökten bir yıldızı bile indirip sunduğu güzel kadınla bir türlü yatağa giremez. Eğlenceli film -elbette-, ölümlülere dayatılmış kutsal evlilik ve zürriyeti kontrol ederek mülkiyet garantisi sağlayan tek eşlilik kurumunun, aşkın zaferiyle sona erer. İffetini koruyan kadın kocasına tüm masumiyeti içinde kavuşur. Reinhold Schünzel yazıp yönetmiş.

"Abla" ikinci olarak Fritz Lang'dan M'i izler: Ocak üzerinde kaynayan tencereden yemeğin tadına bakan yorgun kadın, masanın üzerine güzelce dürülmüş kumaş peçete, tabak, kaşık koyar, odanın ortasındaki ahşap leğenin kenarındaki tırtıklı tahtada bir çamaşırı çitiler, kapıyı açar, okuldan gelecek kızına seslenir: Kız eve dönmez, masumiyet yıllarında şeker, balon ikisiyle kolayca kandırılabilen çocuklar Berlin'deki seri çocuk katilinin kurbanı olurlar. Bir yandan polis, öte yandan adi suçlular karması katilin izini sürer. Sonunda, kör baloncunun şahitliğiyle, adi suçlular, 30'lu yılların Berlin'ninde bir iş merkezinin çatısında kıstırdıkları, avukat bile atadıkları katili, bir halk mahkemesinde öldürmek üzere yargılarlarken polis yetişir. Oyunculuk, ışık, çevre düzeni, 30'lar... 111 dakikalık görülesi film,21 Ekim Salı 19:00, 22 Ekim Çarşamba 16:00 gün ve saatlerinde tekrarlanacak...

10 Ekim 2008 Cuma

10-16 Ekim 2008 filmekimi'nden iki, Cenova ve Daima Mutlu, Pera Film'den bir film, Gülen Mirasçılar

Kız kardeşi bir "lâle" olan "abla", gösterimlerini bir emeklinin kalbini ve cesaretini kırmayacak bedelle yaptığı için derin şükran duyduğu iksv'nın filmekimi 2008 biletlerini koyduğu zarftan 10 Ekim tarihli ikisini seçip Emek Sineması'na yollanır.

İngiltere yapımı, 2008 tarihli Cenova: "Abla"nın, adı aklında kalan yönetmenlerden, Michael Winterbottom için tanıtım broşürü "...bilimkurguya, erotik ilişki dramlarından belgesele türler arasında rahatlıkla geçiş yapabilen..." demişse de, aile dramı olduğu belirtilen film neredeyse belgesel; annelerini, kardeşinin neden olduğunu düşündüğü kazada kaybeden ablanın bağışlaması ancak ölümcül bir kazanın eşiğinde gerçekleşir. Her daim müşfik yüz ifadeli baba Colin Firth, babayla yakınlaşmaya hazır akademisyen iş arkadaşı Catherine Keener, bir görünüp bir kaybolan anne Hope Davis ve kızlar Perla Haney-Jardine ve Willa Holland gayet başarılı ama "abla" memnun değil! Belli ki, broşürdeki "...parıldayan güçlü bir psikolojik dram..." sözlerine gereğinden fazla bir beklenti yüklemiş! Cenova'nın bizzat kendisi ise, oyunculardan çok daha etkili...

Yüreği, Errol Morris'in mutlaka çok etkileyici belgeseli 2008 Berlin Jüri Büyük Ödüllü Standard Operating Procedure'ü izlemeyi, aynı nedenle kaldırmayan "abla" üşenmez, seri yağmur altında Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi sezon açılış filmi, her zaman bayıldığı Red Kit'i görmeye gider ve bu seçimi yüzünden Sinefiller Tanrısı'nın lânetine uğrar. 14:00 seansını, bir tek "abla" izlemek istediğinden ve mevzuat gereği salonda, oluşabilecek âni teftiş sırasında en az 3 kişi görünmesi gerektiğinden bilet ücreti iade edilir, cumartesi daha kalabalık önerisiyle, binbir özür, uğurlanır.

Bir İngiltere yapımı daha; 2008 tarihli, yönetmen Mike Leigh hatırına Daima Mutlu: "Abla", 2008 Berlin Gümüş Ayı en iyi kadın oyuncu ödüllü Sally Hawkins Poppy için broşürdeki tanıtım yazısının "...hayata olumlu tarafından bakan, akıllı, fazlasıyla neşeli, otuzlarındaki ilkokul öğretmeni..." satırının fazlasıyla kısmına yerden göğe hak verir; nedense, bisikleti çalındığında vedalaşma fırsatı bulamadığına hayıflanan Poppy'inin iyimserliğine aklı yatmaz. Sürücülük dersi aldığı, dokunulmaya dayanamayan bastırılmış öfkesi çok gerçek Scott, iğneli diyalogları sevimli Flamenko hocası, Poppy'nin rehber/danışman sevgilisi ile kavuşup birlikte akan iki dere şırıltısındaki uyumları ise filmin "abla"nın beğendiği güzellikleri...

Saat 18:00! "Abla"nın eve dönesi yok; "Doğu'nun Cazibesi" sergisi çıkışı aldığı Pera Müzesi Film Etkinlikleri broşürünü çantasından çıkarıp inceleyen "abla" 7-26 Ekim 2008 tarihli, Almanya'dan Klâsikler, 1930-1943, Sesli Filmler başlıklı gösterimlerin başlamış olduğunu görür, 19:00'daki, 1933 Almanya yapımı siyah/beyaz, Gülen Mirasçılar'ı izleme niyetiyle Pera Müzesi'ne yollanır. Yönetmen Max Ophüls, broşüre göre bu filmi, "...yıldız oyuncu Heinz Rühmann'a göre tasarlamış. Film, döneminde -Berlin Film Konseyi tarafından, içki içmeye teşvik gerekçesiyle- sadece yetişkinler için uygun görülmüş..." Şarta bağlı miras konulu komedi türünde film, hoş diyalogları, Ren Nehri'nin ve çevresinin o günlerdeki görünüşü, dönemin davranış biçimi, giysileri, yandan çarklı nehir gemisi, yaylı bir tablaya oturtulmuş tuhaf antenli telefon... gibi detaylarıyla, "abla"nın, günün kazanç hanesine yazdığı filmdir.