29 Mart 2009 Pazar

27. Uluslararası İstanbul Film Festivali, 15. günü “abla” dört film daha görür; Duygusal Hesaplar, Sibirya Ekspresi, İkinci Nefes, I’m Not There

Ev halkı uykuyu seçince, “abla” sessizce kapıyı çeker, çıkar. Cevahir Otel önü Burhaniye söyleyişiyle anacım babacım günü; Bomonti’ye inme niyetiyle polis bariyerini aşarken gözüne ilişen 17. MÜSİAD Olağan... yazılı bez afiş durumu açıklayıcı niteliktedir.

Caddeye 10:30’da giren “abla” Hacı Bekir’de çay ve börekle güzeeeelce kahvaltısını yapar. Gün boyu ardarda uzun filmler, söyleşiler izleyeceği için, film aralarında ayaküstü olsun bir şeyler atıştırma fırsatı bulamayacağından akşama dek bununla yetinecektir!

Duygusal Hesaplar, yönetmeni Paolo Barzman eliyle, Max von Sydow, Susan Sarandon, Gabriel Byrne’nin canlandırdığı, ölüm/çalışma kamplarına geçiş yeri Drancy’den kurtulup 40 yıl sonra kadının ailesinin çiftliğinde bir araya gelen üç kişinin bir arada olmaktan duydukları mutluluğu, yaşanmamış bir aşkı, aşılamayan acıya bağlı yaşamın çevredeki kişilere etkisini anlatır. Festivalin güzel filmlerinden... “Abla” ile kızkardeşi Emek Sineması arka kapısından çıkıp dolaşarak ön kapıya yönelirler. Bunu, gün içinde üç kez (kızkardeş için dört) daha tekrarlayacaklar...

Sibirya Ekspresi, yönetmen Brad Anderson “abla”nın çok beğendiği filmlerden Makinist’in de yönetmeni, konuşmayı seven, boylu poslu, yakışıklı bir adam sahnede; "...21 yaşında bu trenle yaptığı yolculuğu, 6. filminde o anılardan esinlendiğini, uyuşturucu trafiği içindeki kirli polis Ben Kingsley karakterinin Suç ve Ceza’daki polis müfettişine dayandığını, Rusya’da çekim izni alamadıklarından dış çekimleri Litvanya’da yaptıklarını..." anlatmakta... Film, Çin’den Moskova’ya giden Sibirya Ekspresi’nin yemekli vagonunda, eski bir Gulag mahkûmunun "Amerika’da bir şey öğrenmek için gider kitap alırsın, Rusya’da aynı şey için gidip bir kürek alman gerekir; tüm Sibirya’da toprağın altı, bilimadamları, sanatçılarla dolu!" dediği sohbet sırasında, eroin kaçakçısı bir adam ve kız arkadaşıyla tanışan Woody Harrelson, Emily Mortimer ikilisinin, bu tanışıklık sonrası hızlanan, cinayet ve işkence ile ağırlaşan gerilim sarmalına dolanıp nasıl sıyrıldıklarının hikâyesini anlatır. Festivalin en güzel filmlerinden birinin bu olduğunda hemfikir olan kardeşler, senaryoda açık olup olmadığını gözden geçirirken, dolanarak üçüncü film için ön kapıdan girerler. Onları festivallerden tanıdığından tekrar tekrar görmeyi şaşırtıcı bulmayan Murat Bey’e biletlerini verip gösterdiği yere otururlar.

Emek Sineması sahnesinde mor kadife perde önünde Atilla Dorsay, İkinci Nefes filminin yönetmeni, “abla”nın ve kardeşinin Dünyanın Bütün Sabahları filmiyle tanıyıp sevdiği Alain Corneau ile söyleşmekte: Daniel Auteuil, Monica Bellucci’nin oynadığı film, yazarın başından geçenlere dayanan, 1958’de yönetmenliğini de yaptığı bir dizi film çektiği bir polisiye. Yönetmenin söyleşide altını özenerek çizdiği onur kavramını yeniden gündeme getirecek muhteşem bir kara film! Acımasız gangster, polis tarafından tuzağa düşürülüp muhbir gibi gösterilince, adına/onuruna düşen bu lekeyi temizleyebilmek için canından, hayatının aşkından vazgeçer. “Abla” ile kardeşi tekrar dolanarak Emek’in ön kapısına giderken zaman içinde değişen değer yargıları üzerine konuşurlar; kızkardeşinin teknolojinin yozlaşmayı hızlandırdığı fikrine “abla” katılmamazlık edemez.

I’m Not There, kataloga göre tarifi zor Amerikan ikonu Bob Dylan üzerine aykırı bir film, yönetmeni Todd Haynes. Ozan şarkıcı; bir küçük zenci çocuk, bir kadın (Cate Blanchett), Christian Bale, Heath Ledger... tarafından canlandırılır. Çıkışta kızkardeşler, filmin, fanatik Dylan hayranı olmayanlar için bayağı yorucu olduğu konusunda hemfikir olduklarını görürler. Yıllar önce, çok sevdiği malûm iki parçası One More Cup of Coffee ve Blowin’ in the Wind aşkına gittiği Harbiye Açık Hava Sahnesi’ndeki Dylan konserini hatırlayan “abla” "ne işim var bu filmde?" diye düşünmekten kendini alamaz! Konserinde alabildiğine yabanî tavırlarla, izleyicinin coşkusuna hiiiiç yanıt vermeksizin şarkılarını söyleyip çekip gidişi epeyce konuşulan Dylan, herşeye karşın, zamanının dışında/ötesinde fikirleri olan, bu yüzden Dünya yaşamında uyumsuzluk/mutsuzluk yaşayan aykırı kişilerden biridir “abla”ya göre...

Hiç yorum yok: