12 Şubat 2009 Perşembe

“Bak anne, makine açık mı, Google’a gir, zeitgeistmovie.com yaz..."

“Bak anne, makine açık mı, Google’a gir, zeitgeistmovie.com yaz, soldaki göz resmi var ya, altında Subtitle here’ı tıkla, Türkçe’yi seç, tamam mı, belgesel, çok güzel, internette çok adı geçti, izledim, çok beğendim, sen de seyret konuşalım, tamam mı?”

Kızından aldığı siparişi, lodos fırtınası nedeniyle kararsız elektriklerin zırt pırt kesilmesi yüzünden ancak akşam yerine getirebilen “abla”, iki Winner, Best Feature, Artivist’s Sprit, Artivist Film Festival, Hollywood CA, 2008 ödüllü, Peter Joseph’in yönettiği, iki saati aşkın belgeseli izler. “Abla” her ne kadar, ‘80 kuşağı –çoğu- apolitik gençlerinden olmamasına özenmiş olsa da, kızı, filmde izlediklerinden çok etkilenmişe benzer!

Ömrünün önemli bir kısmını sinemada geçirmiş, bu arada Amerika’nın, kaynaklarına göz diktiği ülkelerin aydın başkanlarına yapılan suikastların konu edildiği pek çok filmden ağlaya ağlaya çıkmış “abla” için ise, tüm bu işlerin yetkili ağızdan açıklanması ve filmin sonunda yeni bir bakış açısı ve eylem önerisi dışında bilinmedik bir şey yok…

J. Krisnamurti’nin “Hastalıklı bir topluma bu denli uyum sağlamış olmak sağlıklılık belirtisi değildir, bu bir bilinç krizidir” sözleriyle başlayan film, Dünyanın zenginliklerinin %40’nın, nüfusun %1’inin elinde olmasında bir yanlışlık olduğunu vurguladıktan sonra, 1. Bölümde, FED yayını Modern Money Mechanics’den alıntılarla Amerikan para sisteminin, nasıl havadan para yarattığını açıklayarak sürer. Temeli, modern köleler haline getirilen bireylerin sürekli borçlandırılarak, kârın garantilenmesi fikrine dayanan sistemin dışarı ihracı, kaynakların kolayca ithâli için yapılanlar 2. Bölümün konusudur.

Ekonomik suikastçı John Perkins, 1953’te İran Başbakanı petrol gelirlerinin ülke yararına kullanılması iddiasındaki Mossadeg’i, alaşağı edip yerine petrol konusunda ılıman Şah’ı nasıl geçirdiklerini; 1954’te Guatemala’da, 1981’de Ekvator ve Panama’da önce borç baskısıyla, olmayınca suikastlarla, hedeflerine nasıl ulaştıklarını ballandıra ballandıra anlatır. “Birinci aşamada” der,
“büyük miktarlarda borç öneririz, rüşvetler dağıtır ülkeyi borca sokarız, bu konuda uzlaşma olmazsa, ikinci aşamada çakallar devreye girer, suikastlar, uçak kazaları planlarız. Üçüncü aşamada iş kolaylaşır, ölenin ardından gelenle anlaşmak hiç zor olmaz, yoksa başına ne geleceğini bilir. Gerçi çakallar, çok iyi korunduğu için Saddam’a yaklaşamadılar, o zaman askerî harekât gerçekleştiririz. Dördüncü aşamada ülkenin yeniden inşası için Irak’ta Halliburton’la yaptığımız gibi, inşaat işini üzerimize alırız…”

3. Bölüm, medyayı kontrolünde tutan, reklamcılar aracılığıyla kârına kâr katan, iktidarla içli dışlı Şirketokrasi’yi anlatır. “Bugün” denir, “ucuz işgücünün alabildiğine sömürüldüğü sweatshop’larla kölelik, eskisinden çok daha yaygın.” Fütursuzca çevre kirliliğine yol açan petrol şirketlerinin de aralarında bulunduğu büyük “şirket” karşılaştırma/sıralamasında, Türkiye 22. sıradayken, General Motors 23., Danimarka 24., Wal-Mart, Exxon Mobil, Ford, Daimler Chrysler’in ardından gelen Polonya 29., Norveç 30. sırada…

Anlatılanlara göre, “terörist” de mevcut sistemin sürdürülebilmesi için yaratılmış bir “ürün”dür.

“Neden?” diye sorulur, yanıt “Kıtlık!”tır: Venüs Projesi’nin başını çekenlerden endüstri tasarımcısı, toplum mühendisi Jacques Fresco “…az olan malın fiyatı artar” der, “elmasın değeri düşmesin diye yakıldığı bilinir.” Günümüz para politikasıyla içinde bulunduğumuz “hamster çarkı”ndan kurtulamayacağımızı belirtir, yeni ve mutlu bir toplum için teknolojinin başrolünde olduğu bir sistem önerir. Projenin tanıtımı, bilimkurgu kentleri görüntüleriyle, Roxanne Meadows’un açıklamaları eşliğinde sürer. Çevre kirliliğine yol açan, tükenmekte olan enerji sorununa çözüm önerilir; “abla”nın Kryon kitaplarının bilim bölümlerinde sıklıkla karşısına çıkan, güneş, dalga, rüzgâr ve gelgitten elde edilebilecek, ön bir hazırlık gerektirmeyen temiz enerji önerileri arasında en önemli yer, manyetik bantlar üzerinde hareket eden çok hızlı trenlerle hava ulaşımını –bile- gereksiz hâle getirebilecek enerji biçimine ayrılır.

Film, iktidarı kontrol eden bankaların ve yayın kuruluşlarının isimleri tek tek sayılarak “ekonomik sistemi ve medyayı protesto edin!”, “ailenizden birinin askeriyeye katılmasına izin vermeyin!”, “enerji sisteminin dışına çıkın!” türünden eylem önerileriyle sona yaklaşırken, Dünyayı acılara sürükleyen yoksulluğun nedeni para sisteminin mucidi Amerikalı’lardan çıkmasına şaşırmadığı bu radikal tavrı içtenlikle destekleyen “abla”nın içine tek sinmeyen, reddedilmesi/terk edilmesi önerilen “din” kurumu…

Günümüz dinlerinin, çıkar amacıyla yorumlanarak, orijinal hallerinden epey saptırılmış kurumlar olmalarına karşın, -başka türlü dolmayacağı belli- bir boşluğu doldurduğu da çok açık gerçek! Bu yanıyla “abla”yı ürküten, tarih içinde, değişik pek çok toplumda denendiği halde “derde deva olmadığı” defalarca saptanmış dinin/inanç sisteminin reddini sembolize ederek kippasını, takkesini ve hacını çıkaran kişilerin, çok katlı iş merkezleri önündeki çekimleriyle sona eren film, görünüşe göre maddî “para” yerine maddî “teknoloji”yi koymuş! Böylece, insanoğlunun diğer temel gereksinimi manevîyatı es geçmiş! Sanki, para sisteminin yarattığı ve yerini, paranın aldığı hiçbir şeyin doldurmadığı boşluk nedeniyle, sezginin yönlendirdiği arayışla, ilk önce Amerikan toplumunun üzgün üyeleri, binlerce kilometre öteye Hindistan’a, Tibet’e koşmamışlar!

“Kuzey ve Güney Amerika’daki, Dünya’nın canlı olduğu, onu göz ardı ederek sağlıklı bir bütün olarak yaşamanın mümkün olmadığı bilincine sahip yerli toplumlarının inanışlarını inceleseler, o kadar yol tepmelerine gerek kalmazdı” diyen “abla”ya göre, Venüs Projesi’nin, yeni bir toplum kurgularken yola çıktığı bilge bakış açısı, öğretisinin sadeliğine karşın, çok derin ve geniş bu en eski bilinçle desteklenmiş olsaydı, J. Krisnamurti’nin sözünü ettiği bilinç krizi çok daha kolay aşılabilirdi.