15 Ekim 2008 Çarşamba

Beşir'le Vals: Perdede görülen "canlandırma" da olsa, tek sözcükle "dehşet"tir!

2008 Filmekimi sona yaklaşırken, verimli bir günü daha ardında bırakan "abla", yapıtlarından en çok "Yay"ı beğendiği Kim Ki-duk'un 2008 Güney Kore yapımı 15. filmini izler, Rüya: Aşk, daha çok kıskançlık üzerine bir öykü; kız eski sevgilisini geride bırakmaya çalışırken, oğlan eski sevgilisini unutamaz, kız oğlanın rüyasında gördüğü şiddeti yaşar, oğlan, kızın acı çekmesine dayanamaz, uyuyup rüya görmemek için bedenini yaralar. Kimin kim olduğunun karıştığı film, hüzünle ama güzelim müziğinin etkisiyle sona erer. Laser altyazısına bakılırsa vizyona girmesi yakın.

13:30'da, Jean Pierre ve Luc Dardenne'in yönettiği, Belçika, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, 2008 yapımı Lorna'nın Sessizliği, 2008 Cannes Senaryo Ödülü'nü -alnının akıyla- almış. Arta Dobroshi, Jeremie Renier, Fabrizio Rongione, Alban Ukaj oynamış. Arnavut Lorna, uyuşturucu tutkunu Belçikalı Claudy ile anlaşma evliliği yapmıştır. İçinde bulunduğu çetenin amacı, Lorna vatandaş olduktan sonra keş kocasını öldürüp, bu kez onu bir Rus'la evlendirmek! Lorna, kadın duyarlılığıyla, başta öyle anlaşılmış olsa da, iyileşme yoluna giren keş kocanın öldürülmesini istemez. Ne var ki, paranın konuştuğu yerde Lorna'ya düşen, her defasında sessizliktir. "Festivalin en iyi filmlerinden" der "abla", "ne mutlu ki vizyona girecek."

Wim Wenders'ten Palermo'da Yüzleşme: Almanya 2008 yapımı film, -broşürdeki yazıya göre- Alman Punk grubu Die Toten Hosen'in solisti Campino'nun oynadığı, fotoğraf sanatçısı Finn'in, gösterişli yaşamının anlamsızlaştığı noktada bir trafik kazasında ölümünden sonrayı anlatır. Ölümden korkan, bu yüzden de "arada" kalışını adlandırmaktan kaçan Finn, bir kaç kez "ölüm"ün okundan kaçmayı başarır, Palermo'da kendisiyle bizzat yüzleşene dek! Nosferatu benzeri Dennis Hooper'la negatif/pozitif, dijital fotoğraf üzerine konuşurlar, "bu günlerde herşey imaj!" diyerek Finn'e poz veren "ölüm" kendisinin, korkulacak bir şey olmadığını, insanın içindeki kendi parçası olduğunu anlatması, kendisini tanıtması karşılığında, canını bağışlar ve yeni yakaladığı aşk (Giovanna Mezzogiorno) ile hayatına devam etmesine izin verir. Filmlerinde, gördüğü felsefe eğitiminin izlerini, ağdalı anlatımını bildiği 1945 doğumlu ustanın, ölüme yaklaştıkça, çok daha bilgece birşeyler söyleyeceğini sanan "abla" hayal kırıkığına uğramıştır: Wenders, "ölüm" ile mi, "ölüm korkusu"yla mı dalga geçmiş, belli değil! Campino'nun müzisyen olmasıyla bağlantılı olmalı, sürekli çok güzel müzik dinleyen kulaklıklı Finn'in Almanya ve İtalya'daki mekânları muhteşem!

Bir gala filmi, broşürün "türünün tek örneği, uzun metrajlı, canlandırma bir belgesel" diye tanımladığı Beşir'le Vals: İsrail, Almanya, Fransa 2008 yapımı, yönetmeni Ari Folman. Sabra-Şatila Kampları katliamı sırasında, -1982 Lübnan savaşı- 20'li yaşlarında piyade olan Folman, takım arkadaşlarından birinin yirmi yıldır gördüğü kâbusu anlatışı sırasında farkeder ki, kendisi de savaşa dair, neredeyse hiç bir şey hatırlamamakta! Biri yurt dışında yaşayan eski arkadaşlarının, olayları izleyen bir muhabirin, bir psikoloğun yardımıyla hafızasını tazelemeye çalışır: Perdede görülen "canlandırma" da olsa, tek sözcükle "dehşet"tir! Sonuna eklenmiş gerçek görüntülerle biten filmden ezilmiş çıkarken "abla"nın, "Cannes'dan beklediği Altın Palmiye'yi almamasına şaşmamalı, insanoğlu yarattığı trajedideki sorumluluğunu almak, bu büyük yükü taşımak istemiyor" sözlerine, küçük kız kardeşi "bugün Sabra-Şatila, yarın Irak Savaşı eşelensin, ortaya dökülsün, kimsenin işine gelmiyor..." diyerek katılır. Görülmesi, üzerinde düşünülmesi gerekli filmlerden...

Hiç yorum yok: