1 Şubat 2010 Pazartesi

En yaşlısı "abla" dört kadın, bir kadın filmi İlişki Durumu: Karmaşık'ı izler, beğenirler.

11-21 Şubat, !f Bağımsız Filmler Festivali haberini alır almaz, sıkıca çalışıp birer liste oluşturan "abla" ile küçük kız kardeşi, cumartesi öğlen, gösterimlerin yapılacağı iki salonun bulunduğu Fitaş'ta buluşur, acı haberi alırlar; biletler, %10 indirimli mybilet satışı sonrası pazartesiden itibaren gişelerden alınabilecek... Tüm bir sabahı, asker kocasıyla internet bağlantısı kurup görüntülü konuşarak geçirirken, -bir mekik indirme operasyonu idare edercesine- bir elinde cep telefonu, diğer elinde ev telefonu ile kayınvalidesi ile ev halkını da görüşmelere katan teknoloji beceriklisi kızının tersine, "abla"nın, internetten bilet işine aklı yatmaz, yatsa da kredi kartı kullanmadığından faydası olmaz.

"Abla"nın kızının ilâvesiyle üç kişilik grup, B planına geçer; Hala'nın, acısız şalgam suyu ile daha bir lezzetli Güneydoğu mutfağıyla karın doyurur, İstiklâl Caddesi'ne her gelişlerinde olduğu gibi, önceden işaretledikleri bir filmi izlemek üzere, rastladıkları arkadaşlarının da katılımıyla kalabalıklaşarak, cadde boyu onca salon arasında bir tek Yeni Rüya'da oynayan Meryl Streep filmine girerler.

2009 ABD yapımı İlişki Durumu: Karmaşık filminin yönetmeni Nancy Meyers, oyuncular Meryl Streep, Steve Martin, Alec Baldwin... Bazı sahneleri bayağı komik film, yaşı ve cinsiyeti gereği, -kızı dışında- "abla", kardeşi ve arkadaşına pek hitabeder nitelikte, tam bir kadın filmi.

The Deer Hunter (1978)'dan bu yana, her zaman muhteşem Meryl Streep, üç yetişkin çocuklu, şık bir pastanenin sahibi, aşçısı, boşanmanın enkazını ancak 10 yılda kaldırabilmiş Jane rolünde. Eski koca Alec Baldwin, yarı yaşında bir lâtin dilberi -ve onun, şefkate aç beş yaşındaki oğlu Pedro- ile evli, lâf cambazı, kaşarlanmış avukat Jake; sempatik koca gülüşlü Steve Martin ise, Jane'nin yeni mutfağının mimarı Adam rolünde, kendisi de eski bir evliliğin yıkımını onarmaya çalışmakla meşgul...

Çocuklardan biri evlilik hazırlığında, bir diğeri evden uzaklaşırken, sonuncunun diploma töreni nedeniyle Newyork'ta karşılaşan eski eşlerden Jake, genç karısının verdiği yorgunlukla güvenli, huzurlu limana, eski karısına yanaşır, ona yeniden tutulur. Öte yandan, mesleğinden gelen "uyanıklık"la olsa gerek, -kafası karışık, duyguları allak bullak Jane'in kararı belli olana dek-, "evdeki huzuru" da bozmama eğilimindedir. Bu, "ne serden, ne yardan vazgeçmeme..." döneminde, çocuk isteyen genç karısının girişimlerini, gizliden aldığı ilaçlarla sperm kalitesini düşürerek sabote etmekte sakınca görmez.


İki arada bir derede kalmış, ilgi ve cinsellikten memnun, gelişmelerden huzursuz Jane, kahveli kekle ziyaret edip net bir öneri beklediği terapistinin, "...en kötü ne olabilir ki?" yanıtı üzerine, -içine pek sinmese de- buluşmaya devam ettiği eski kocasının, "pilates yaramış" (izleyici Jane'i, sadece bir kez, koşarken görmüştür), türünden iltifatına da mazhar olur.

Mimarın ilgisini farkeden Jake'in nihayet bir seçim yapıp, genç karısını terkederek eve dönmesi ve aynı akşam bilgisayar aracılığıyla yapılan Adam-Jane sohbetine farketmeden dahil olmasıyla yaşanan çok eğlenceli kriz sonunda, durumu anlayan ve henüz boşanmanın travması atlatamamış çocuklarının sorusu karşısında Jane'in tavrı netleşir.

Görüntülü bilgisayar sohbeti krizi, ilk buluşmada Jake'in, yerli yerinde, çok hoş "evim güzel evim!" esprisi, Jane'in arkadaş toplantıları, buluşmalardan birinin tanığı sempatik damadın otelde yaşanan krizi idare edişi, nişanlısının pijamasıyla ailenin doğal bir parçası güzel yumuşak oyunculuğu...

Yaşı ilerlemekte olan kadınların, daha genç olanlarca tedavülden kaldırılmalarının neredeyse doğal yaşandığı/karşılandığı, -tüp bebek merkezi bekleme salonundaki yaşlı bir adam, genç bir kadın kombinasyonu sahnesiyle muhteşem- tüketim toplumlarında, çocukların, ekonomik şartların... dayatmasıyla değil, beğeninin -elbette avukatın içten içe yaptığı, sağlıklı yaşamı, bakımı... içeren içten pazarlıklı yaklaşımının da- etkisiyle durumun, tamamiyle tersine dönüşünü anlatan film, "abla"ya kalırsa, -sanki sadece kadınlar arası bir meseleymiş de "hırsızın hiç suçu yokmuş"- erkeklerin, sonunda yeni bir bilinç düzeyine ulaşmakta olduklarının habercisi, müjdecisi gibidir.

Hiç yorum yok: