13 Şubat 2010 Cumartesi

!f İstanbul 2010, ikinci günü "abla" iki film görür: Yüreğimdeki Diken, Mary ve Max

Fransa 2009 yapımı Yüreğimdeki Diken: Yönetmen Michel Gondry, oyuncular Suzette Gondry, Jean-Yves Gondry... Önceki festivallerden birinde, Lütfen Başa Sarın filmini çok gülerek, severek izleyen "abla" ile küçük kız kardeşinin, adı yanına bir işaret koydukları izlenesi yönetmen Michel Gondry, bu kez Suzette Hala'sının odağında olduğu bir çeşit belgesel çekmiş. Güzergâhı, kuzeni Jean-Yves Gondry'nin, detaylı, geniş, özenli tren maketinin tabelalarıyla belirlenen geçmiş yıllara yolculuk, mutlu ama geçim sıkıntısındaki Suzette Hala'nın öğretmenliğinin ilk yıllarını anlatır. 1960'ların başında, öğretmen-derslik sıkıntısıyla, sınıf farkı olmaksızın öğrencilerin -bizdeki gibi- bir arada okuduğu bir dağ köyünde, çukurdaki okulun üzerine yukarıdan geçen kamyonlardan birinin düşeceği kaygısıyla işe başlayan Suzette, tulumba bozuk olduğundan suyunu dereden taşımak zorundadır. "En büyük tatminini..." soran yeğenine, ilkokul birinci sınıfın sonunda okumayı öğrenen çocuklar olduğunu anlatır.

Öğretmenden çok eğitimci Suzette, "abla"ya, Cumhuriyetin ilk yıllarında tayin olduğu köye at üzerinde giderken yolu kesilen, köyün yeni öğretmeni olduğu anlaşılınca büyük itibar gördüğünü anlatan, 94 yaşında yitirdikleri kendi halası ile, kızları liseye giderken okuyup aldığı İ.Ü. Pedagoji diplomasıyla işe koyulup 80'lerden bu yana yürüttüğü anaokulundan mezun ilk öğrencileri şimdilerde hayata atılmış, idealist öğretmen, sevecen eğitimci teyzesini hatırlatır.

Ebeveynleri de işin içine çeken Suzette, havuzu olan köyde çocukların yüzme öğrenmesini sağlar; havuza gidiş dönüş sırasında dersten çalınan zamanı yolboyu çarpım tablosu ezberleyerek değerlendirir. Başta müfredata ayak uydurmakta zorlansa da, sonradan kendine has kişiliğiyle ürettiği yöntemler Bakanlığın önerileri arasına alınır.

Trenle beraber yol alan Suzette, oğlu, yeğeni..., kimi yıkılmış, bazısı ev olmuş eski okulları bulur, eski öğrenci ve velilerle buluşurlar. Güzel, verimli bir yaşamın ucunda -ne yazık- Suzette Hala eşcinsel oğluyla sağlam bir diyalog kuramamanın acısını taşır; "Jean-Yves" der, "benim yüreğimdeki diken..."

Filmlerin sürelerini hesaba katarak yaptığı ayarlamaları boşa çıkaran, tam saatinde de başlamayan uzun reklam filmleri dolayısıyla, Yüreğimdeki Diken bitmeden, koltuğunda diken varmış gibi yerinden fırlayıp Salon 4'e, bir sonraki film için koşturan "abla", !f organizasyonuna, hafta içi ilk üç seansı emekli tarifesi 5 TL'de tuttukları için duyduğu minnettle, daha bir hoşgörülüdür.

Avustralya 2009 yapımı Mary ve Max: Yönetmen Adam Elliot, seslendirenler, Toni Colette, Philip Seymour Hoffman, Eric Bana... Gerçek bir öyküye dayanan, Avustralya Melbourne'da, sık sık tadılması gerekli yetişkin içeceği şeri, bir yerlerden bir şeyleri "ödünç alma" bağımlısı annesi ve Earl Grey çay poşetlerini zımbalama işinden artakalan zamanında otoyol kıyısında bulduğu kuşları dolduran babasıyla yaşayan 8 yaşındaki Mary ile Newyork'lu mektup arkadaşı 44 yaşındaki asperger hastası Max arasında çeyrek yüzyıl süren mektup arkadaşlığını anlatan muhteşem bir canlandırma filmi.

Aynı çizgi filmi izleyip, yıllar boyu birbirlerine çikolatalar yollayarak sürdürdükleri dostluk, Max'in akıl hastanesine yatması ile arada kesintiye uğrar, Mary'nin akıl hastalıkları ile ilgili araştırması -Max'ın küslüğü üzerine hamur olacak- kitap olur, Max lotodan büyük ikramiyeyi kazanır, Mary kendisine daktilosunun M harfini sökerek yollayan mektup arkadaşının kırgınlığını aşamaz, alkolik olur, eşini yitirir... Neden sonra bebeği ile Newyork'a varan Mary'e, Max'in, duvarlar boyu ütülenip, şeffaf dosyalara konmuş mektupları, kırmızı ponponu, gözyaşları şişesi... dışında söyleyebileceği bir şey yoktur. Olağanüstü duyarlılıkla zengin insan hikâyesi, üstelik canlandırma! "Abla" daha ne isteyebilir?

Hiç yorum yok: