5 Nisan 2011 Salı

30. İstanbul Film Festivali dördüncü gününde "abla" üç film izler: Ekonomanyak, Unutulmuş Düşler Mağarası, Güneş Yanığı 2

5 Nisan 2011 Salı, "abla"nın ilk filmi ABD 2010 yapımı Ekonomanyak: Yönetmenler Heidi Ewing, Alex Gibney, Seth Gordon, Rachel Grady, Eugene Jarecki, Morgan Spurlock, oyuncular Zoe Sloane, Jade Viggiano, Kahiry Bess... Ekonomist Steven D. Levitt ile Stephen Dubner'ın çok satan kitabı Freakonomics'in animasyon destekli, çok yönetmenli filmi, festivalin NTV Belgesel Kuşağı'ndan...

Emlâkçı ile mal sahibinin mülkün değerine yaklaşımı, Japon halkının tartışmaya yanaşmadığı,
-bir kesimin dini Tanrı'nın Yolu
anlamında- Şinto rahibi kılığında hakemlerin yönettiği sumo güreşlerindeki yolsuzluklar, isimle suç arasındaki bağ, Amerika'da '90'ların başında düşmeye başlayan suç oranı ile 20 yıl önce yasallaşan kürtaj ve -paralel olarak anlatılan- 1989'da Çavuşesku'nun alaşağı edilişi ile Romanya'da yine 20 yıl önceye dayanan kürtaj yasağı arasındaki bağlantıyı anlatan çok eğlenceli filmin son bölümünde, lise öğrencilerine notlarını yükseltmeleri karşılığında teşvik vermenin -başarının sürekliliği durumunda yüklü para ikramiyesi, limuzin...- sonuçları incelenir. Kar küreme servisi veren, sempatik Urail King, kendisi okumadığı için diploma sahibi olmasını isteyen annesinin sıkı takibiyle notlarını yükseltir. Üniversite ile birlikte yürütülen projenin başındakiler yakaladıkları %30'luk sonucu çok tatminkâr bulmayıp sorarlar "...ikramiyeyi daha yüksek tutsaydık daha mı başarılı olurduk?".

Yine NTV Belgesel Kuşağı'ndan, ABD 2010 yapımı Unutulmuş Düşler Mağarası: Yönetmen ve anlatan Werner Herzog. Lascaux Mağarası'nın ziyaretçilerin neden olduğu bir tür küfle kaplanıp kapatılması üzerine, özel izinle, birkaç bilim insanıyla Chauvet Mağarası'na girerek anlatıcılığını da yaptığı son filmini çeken Herzog, ustalıkla yerleştirilmiş patikalarda yol alır, kamerasını, zaman zaman fazla yaklaşamadığı duvar resimlerine beceriyle yöneltir, 3D ile, bazısı kadife gibi yumuşacık dalgalanan ışıl ışıl sarkıt ve dikitlerden muhteşem görüntüler yakalar.

Aralarında,
-bol ayı, mağara aslanı, bir kaç kurt, bir kartal iskeletinin yerlere saçıldığı ve hiç insan kemiğinin bulunmadığı- mağaradan dışarı sızabilecek farklı kokuyu yakalamak amacıyla çevreyikoklayarak tarayan bir parfüm tasarımcısının da bulunduğu işinin erbabı grup, kayaların tıkadığı orijinal girişe bakan bir kaide üzerindeki ayı kafasını, mağara duvar zemininin kabartı ve çöküntülerinden yararlanılarak, geniş bir zaman diliminde çizilmiş, son derece yetkin, harikulade resimleri kaydederler.

Konularında uzman bilim insanları, sırayla, bu çevrenin 2500 metre kalınlığında buzulla örtülü olduğu 32.000 yıl önceyi, buluntu flüt, figürin ve dibindeki ufak bir çıkıntıyla zahmetsizce 30 metre uzağa fırlatılabilen mızrağı anlatırlar. Öncesinde bir sirkte jonglör olarak çalışan antropolog, Herzog'la, çizimleri yapan gelişkin insanların kimlikleri üzerine yaptıkları sohbet sırasında anlatır:
"Avustralya'da bir
aborijin rehberliğinde yol aldıkları sırada, rastladıkları resmi onarmaya girişen rehberine, niçin resim yaptığını soran bilim insanının aldığı yanıt çok kafa karıştırıcı; aborijin, bu sadece el, der, resmi ruhlar yapıyor."

Homo Spiritüalist sözcüğünü, insanı anlatmak için Homo Sapiens'ten daha uygun bulduğunu söyleyen Herzog, mistik yaklaşımıyla kamerasını, filmin sonunda, kuş uçuşu 30 km ötedeki üç koca bacalı nükleer tesise yöneltir: "Soğutmada kullanılan su," diye anlatır, "...burada, içinde albino timsahların yüzdüğü, iri yapraklı bitkilerin büyüyerek çevreyi sardığı tropikal iklimli, giderek genişleyen seralar yaratıyor..."

Umut Sanat logosuyla başlayan, Rusya 2010
yapımı Güneş Yanığı 2: Yönetmen Nikita Mikhalkov, oyuncular Nikita Mikhalkov, Oleg Menshikov, Nadezhda Mikhalkova... Mikhalkov Üçlemesinin ikinci bölümü, onaltı yıl sonra, ilkinin bitiminden 5 yıl sonrasında başlar. İdamdan kurtulduğunu öğrenen Stalin, ilk filmde Albay Kotov'u ele veren Mitya'yı onu bulmaya, yarım kalan işi bitirmeye yollar. İkinci Dünya Savaşı'nda, -1.83 boy standardıyla son derece şık, sınıra yollanan yeni mezun okulluların Alman tankları tarafından biçildiği 15 dakika sonunda, kar örtmeden, sadece saatlerin tıkırtısının duyulduğu- cepheler boyu savaşıp duran Kotov'un, artık genç bir kız olan, ilk filmin küçük şirin kızı, babasının ölmediğini öğrenir aramaya koyulur. Baba kız, zaman zaman trajikomik bir karışıklıktan ibaret savaşın ortasında birbirlerini arar dururlar; savaş mı daha yakıcıdır, özlem mi, belli değil...

İlk ikisi NTV Belgesel Kuşağı'nda, diğeri sinemalarda izlenebilecek üç güzel film, festival sonunda yıldız listesi yapacak olan "abla"nın, hararetle önerecekleri arasında yerlerini alır.

Hiç yorum yok: