8 Ekim 2010 Cuma

Filmekimi 2010 ilk günü "abla", üç film görür: Sihirbaz, İnsanlar ve Tanrılar, Şeytanı Gördüm

Sonuncu Japonya gezisi yazısını, senbilirsinabla seyahatte isimli bloguna koyup, kızkardeşleri ve teyzelerinin dahil olduğu 25 kişilik grubu İstanbul'a salimen döndüren "abla", Kuzey Ege'deki evine dönüşünün üçüncü haftasında, üşenmez, biletlerini kardeşine sipariş ettiği Filmekimi 2010 filmlerini izlemek üzere, başlangıcından bir gün önce İstanbul'a gelir.

Listesini öncelikle,
emekli tarifesi dediği -hafta içi, ilk üç seans (4 TL)- şekilde düzenleyen, yetiştiremediklerinden, hafta sonuna da birkaç film koyan "abla", -seansı uyanık tamamlama ihtimâli olmadığından, bu defa da- son yıllarda olduğu gibi, 21:30'lara film koymaz, gala filmi izlemeye hiç yeltenmez.

İlk sekiz Filmekimi'ni,
güzelim salonuna çok yakışan Emek Sineması'nda izlediği gösterim -bu kez- birkaç salonda; "abla"nın ilk bileti Beyoğlu Sineması'nda, İngiltere-Fransa, 2010 yapımıSihirbaz: Yönetmen Sylvain Chomet'yi, bir kaç yıl önceki İstanbul Uluslararası Film Festivali'nde çok beğenerek izlediği Belleville'de Randevu canlandırma filminden tanıyan; senaryonun yazarı, -canlandırma filmin baş karakteri sihirbazın bir ara daldığı sinema salonunda, perdede de çok kısa görünen- Fransız güldürü ustası Jacques Tati'yi, yine çok eski İstanbul Uluslararası Film Festivallerinden birinde izlediği bir demet sessiz filminden sevgi ve sempatiyle hatırlayan "abla", Sihirbaz'ı çok severek, beğenerek izler. Laser altyazısından, vizyona hemen gireceği belli, güzel deniz, tren yolculukları, mekânların gün doğumu-gün batımı harika ışık değişimi, birbirlerinin dilini bilmeyen karakterlerin muhteşem iletişimi, incelikli detaylarıyla kentler, sihirbazlar, vantriloglar döneminin yerini, yerlerde yuvarlanan şarkıcılarla saçını başını yolan hayran güruhuna sessizce, hüzünle bırakışı... Güzelim film "abla"ya kalırsa, sadece meraklısının değil, her çeşit izleyicinin bayılacağı türden.

"Abla"nın ikinci filmi
Atlas Sineması'nda: 2010 Cannes Büyük Ödül'ü almış, Fransa, 2010 yapımı İnsanlar ve Tanrılar: Yönetmen Xavier Beauvois, oyuncular Lambert Wilson, Michael Londsdale, Olivier Rabourdin, Philippe Laudenbach... 1996'da Atlas Dağları'nda bir manastırda, bitişikteki Müslüman köyü ile içiçe, huzur içinde yaşayıp giderlerken, -"her nasılsa" yükselen- köktendinciler tarafından katledilen sekiz Fransız keşişin öyküsünü anlatan film, ağır temposu yüzünden çok kolay izlenemese de, yaşananların anlamsızlığını ortaya koyuşundaki içtenlik, mesajındaki duruluk dolayısıyla övgüyü hakeder.

Günün son filmi, yine Atlas'ta;
Güney Kore, 2010 yapımı Şeytanı Gördüm: Yönetmen Kim Ji-Woon, oyuncular Lee Byung-hun, Choi Min-sik... Kötü adamı, "abla"nın, bir kaç yıl önce beğenerek izlediği İhtiyar Delikanlı'yı canlandıran aktörün oynadığı filmin tanıtımı, katalogda, siyah harflerle 18 yaşından küçük izleyiciler için uygun değildir başlığıyla yapılır. Güney Kore Sineması'nın bu tarz gerilim filmlerinin ticarî başarısı nedeniyle olsa gerek, gösterime hazır laser altyazılı film, sonunda salondan bir miktar alkış alsa da "abla" ve kızkardeşince beğenilmez. Tanıtımı yapılırken "...Şeytanî zekâsıyla dehşetengiz cinayetler..." işlediği iddia edilen seri katil, hiç de zekâ gerektirmeyen, incelikten yoksun, kaba saba eylemlerini sürdürür, giderek tecavüzcü bir havaya bürünürken, arasıra salonda, -inandırıcılıktan uzak oluşu yüzünden mi, ölçüsüz/anlamsız şiddet ve kan israfı yüzüden mi bilinmez- kahkahalara da neden olur. Filmin tümüne yayılmış, yamalı bohçamsı tarzın kafasını karıştırdığı izleyici, bazen sevimli katilin, bir defasında da, tarayıp briyantinlediği saçlarıyla, eskilerden pek güzel romantik bir parçayı gitarıyla seslendirişine tanık olur. Meraklısının, "hakettiği ilgi"yi göstereceği film, ismi yanıltmış olmalı, mistik bir yaklaşım bekleyen "abla"yı hayâlkırıklığına uğratır.

Hiç yorum yok: