15 Nisan 2010 Perşembe

29. Uluslararası İstanbul Film Festivali 13. Günü "abla" üç film görür: İncir Çekirdeği, Kosmos, Heliopolis

Türkiye, 2009 yapımı İncir Çekirdeği: Yönetmen Selda Çiçek, oyuncular Özgü Namal, Derya Durmaz, Barış Çakmak, Veysel Diker... Yeni Türk Sineması bölümünden Selda Çiçek'in, bir ailenin askerden dönen oğullarının kır eğlentisi sırasında mayına basarak ölmesi, kızkardeşinin kendisini sorumlu tutuğu ölüm üzerine intiharı, diğer kızkardeşin ölenin kocasıyla evlenmesi, kocanın eşini unutamayıp başka bir kadınla yaşaması, annelerinin, gördüğü 7 yıllık psikolojik tedaviye karşın canına kıymasını anlatan ve gerçek öyküye dayanan ilk uzun metraj filmi, Mardin'in muhteşem mekânlarında geçer.

Gösterim sonrası, oyunculardan
Derya Durmaz ve Barış Çakmak'la izleyicilerin sorularını yanıtlayan Selda Çiçek, filme zaman zaman yabancılaştığını söyleyen, teknik anlamda çerçevelerde niye boşluk yarattığını soran izleyiciye katılmadığını söyler, "tam tersini düşünüyorum" der, "boşluk bırakmamaya özen gösterdim." Derya Durmaz ekler; "Hayatımızda bizi acıtan hikâyeler var, Selda bunları kanırtmak istemedi. Boğazda bir yumru olarak kalsın, ağlayıp unutulmasın istedi."
Filmi beğenen hanım izleyici, "kadınlar değil, erkekler de daha iyisini bilmiyorlar," der, "ağlama sızlama olmadan, kadının ne kadar güçlü olduğunu göstermişsiniz, çok güzel anlatmışsınız."

Yapımcıyla yakınlığın zorluk yarattığını, yakınlık yoksa yapımcının kâr amacıyla daha objektif davrandığını söyleyen bir başka izleyici Deli İbo karakterinin filme ne katkısı olduğunu sorar. Selda Çiçek'in, "yapım sorunlu oldu, bunun üzerine yapımcılığı da biz üstlendik, filmin metaforik yapısı içinde İbo mayına basarak ölen gencin yerine kondu." yanıtına Barış Çakmak "bizler tiyatrocuyuz, Selda ile konuşarak yaptık, biz bir sorun görmüyoruz" eklemesi yapar.
Duygu sömürüsü yapmadan duyarlı anlatım için teşekkür eden izleyici, uyumunu gördüğü oyuncuların nasıl hazırlandıklarını bilmek ister; Doğu ve Güneydoğu'da sivil toplum örgütlerinde çalıştığını belirten Derya Durmaz, dinamiklerini kavrayıp oralarda yaşayınca, üzerine bir ay kadar Mardin'de kalıp şive koçuyla çalışınca... der, Barış Çakmak, ekler, "aksandaki müziği kapmak için, Mardin'e gelir gelmez birkaç Mardinli arkadaş edindim, böylece hazırlandım."

Yabancı bir hanım izleyici İngilizce olarak, annenin niye intihar ettiğini sorar, bir de yönetmenin yakın çevresinde intihar yaşanıp yaşanmadığını bilmek ister. Yanıtın, "yabancılar için yabancı olabilir ama, ülkemizde bize bile uzak olan o kadınlar büyük sorunlar içinde yaşıyorlar... Cemile 7 yıl sonra bile çocuğunun acısını atlatamadı, hayatımda böyle bir şey olmadı ama, ben, o yaşta nedensiz yere bir evlât yitirsem, öyle davranabilirdim" olduğu güzel kadın filminde "abla", Cemile'nin kendini asmasından sonra, boynu bükük İbo'nun ardısıra, boş taş sokakta, rüzgârın sürüklediği naylon poşet görüntüsünü çok beğenir.

Bir sonraki seansta Atlas'ta yerini alan "abla" tam önüne gelip oturan Derya Durmaz'la, kısa bir sohbet daha dalmışken, sahneye, filmin iki oyuncusuyla çıkan Reha Erdem,
"biliyorsunuz film yarın gösterime girecek" der, "bu İstanbul'da ilk gösterim, aslında gala gibi birşey oluyor". Türkiye, 2009 yapımı Kosmos: Yönetmen Reha Erdem, oyuncular Sermet Yeşil, Türkü Turan, Hakan Altuntaş... Yarışma dışı bölümden Kosmos, Florent Henry'nin harikulade görüntüleri, yakındaki tatbikatın aralıksız gümbürtüsünü yaran marşandiz homurtusu, kesintisiz kar savuran rüzgârın dinmeyen vınıltısı, Kosmos ile Neptün'ün kendilerine özgü iletişim çığlıklarıyla resmedilip seslendirilen, -"abla"nın gördüğünde bayıldığı- muhteşem Kars'ın yeri ile göğü arasında yaşanan, boyutlararası kahramanı Battal'ın öyküsünü anlatır.

Battal, dehşet içinde kaçar gibi geldiği Kars'ta suya kapılmış küçük oğlanı kurtarır, ona can bağışlar. Oğlanın babası Battal'ı sahiplenir, kahveci iş ve barınak sağlar ama Battal'ın tek derdi,
"abla"nın, "Tanrısallığın demo"su saydığı "aşk"tır, kahvedekiler karı istediğini düşünür, gülüşürler. Battal, yargıdan kaygıdan azade, içtenlikle, sarılmak istediğini söyler, bir kadının ağrıları için yeşil reçeteli ilâç çalar, elindeki sigara yanığını onardığı gibi, astımı şifalandırır, para, -bir enerji biçiminden ibaret olduğunu kanıtlarcasına- elleri arasından akar da akar...

Yabancılardan korkmaları gerektiğini düşünenlerle, sınır kapısı açılsın diye imza toplayanlar, bir tabutla dolaşarak babalarının zehirlendiği gerekçesiyle otopsi isteyen erkek kardeşler,
-kendi suçluluk duygusundan sıyrılamayıp ölen- dilsiz oğlan, gece göğünü çizip düşen bir uydu, eriyip donduğu, yine eridiği rüyasını Battal'a anlatan, sürgün, 20 yıllık öğretmen, insanların, içlerinden gelen sese kulak verenleriyle ver(e)meyenleri arasındaki ayrımın mihenk taşı, bir üst titreşim/bilinç düzeyinden emanet Battal, filmin sonunda, başındaki gibi karlara bata çıka dehşet içinde kaçar/yeni hedefine koşar. Film, kuyruğunu yutan ejder başlı yılan ouroboros gibi, döngünün mükemmel biçimde tamamlanışıyla sona erer.

Gösterim sonunda, izleyicilerden birinin
"Bu film anlatılamaz, müthişti, bu deneyim için teşekkürler" der ve filmi Kars'ı görerek mi yaptığını, bir de Battal'ın dilsiz oğlanın iki parmağını tuttuğu görüntüyü kastederek, Sixtin Şapel'i tavan freskine gönderme olup olmadığını öğrenmek ister. Yönetmenin yanıtı "Kars'ı gördükten sonra yaptım, Sixtin Şapel'i bilinçli değildi" olur.
"Filmde müthiş ses kurgusu var, Reha Erdem tarzı görülüyor... Kaç Para Kaç'ı özlüyorum, kutluyorum ama orta karar bir film diye düşünüyorum" diyen izleyiciden sonra mikrofunu alan bir hanım izleyici "Adam yürür, yürür, çocuk yürür, yürür, Fellini Reha sıkılır..." der, "TV'de, hazırladığınız filmi izledim, merak ettim ve geldim, çok sıkıldım. Bizim yönetmenlerimiz hızlı sahneleri 2015'te mi çekecekler?"
Yönetmen "ben sizin zamanınıza uyum sağlamak peşinde değilim" der, alkışlar arasında devam eder "bu sıkıntı, biz yönetmenlerin giderebileceği bir şey değil". Alkışları kasteden hanım sorar "bu insanlar için mi yapıyorsunuz filmlerinizi?.."
Konuşmalar karşılıklı atışmalara dönüşür, arkadan gelen "biz istiyoruz bu filmleri!" sesleri arasında gerilen sohbet, yaklaşan seans gerekçesiyle, sona erdirilir.

Mısır, 2009 yapımı
Heliopolis: Yönetmen Ahmad Abdalla, oyuncular Khaled Abol Naga, Hanan Metaweh, Hany Adel... Büyüleyici İsyancılar: Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan Bağımsız Sinemalar Seçkisi bölümünden, -Grekçe Güneş Şehri anlamında, Mısır'ın en eski dönemlerinde 13 kez başkent olmuş- Heliopolis, 1956'dan önce özellikle Yunanlıların oturduğu, kovulma/terklerinden sonra, hızla değişmekte olan güzel zengin mahallenin mekânı olduğu, değişik dinlerden birkaç kişinin, akşamında "heba oldu koca gün" diyerek yeni bir güne hazırlanışlarına dek yaşadıklarını anlatır. Nişanlı çiftin erkeğinin dile getirdiği "ilk tanıştığımızda seninle buluşmaya gelmem iki saati bulurdu, o zamanlar saatlerin hiç mi hükmü yoktu?" sözleri "abla" için, güzel, sade filmin en anlamlı cümlesidir.

Hiç yorum yok: