13 Nisan 2010 Salı

29. Uluslararası İstanbul Film Festivali 11. Günü "abla" üç film görür: Özgürlük, Çağrı, Köpek Dişi

İstiklâl Caddesi başında Fransız Konsolosluğu'nu geçen geçmez, Belediye Zabıtası yazılı iki Ginger üzerinde, yüzlerinde çok ciddi ifadelerle turlar atan iki genç zabıta görevlisi manzarası, diğerleri gibi "abla"nın da pek hoşuna gider.

Festivalin başlarında,
-Atlas ve Yeni Rüya'da bazı seanslarda, reklamların bitiminde birdenbire başlayan, örgütsüz olduğu için çatlayıp azalarak batan- "abla"nın anlamadığı toplu alkış meselesine, Atlas Sineması'nda 11:00 seansında perde önünde bekçi düdüğüyle kalabalığı susturan genç, açıklık getirir: "Biliyorsunuz Emek Sineması yıkılmak isteniyor," der, "Mimarlar Odası, sanatçı ve yazarların desteğiyle Pazar günü saat beşte, Taksim'de toplanıp Emek'e kadar yürüyeceğiz, bir de insan zinciri yapılacak, sinemaseverler olarak bu eylemleri desteklemenizi bekliyoruz... şimdi yıkmak isteyenleri yuhalıyor, alkışlıyoruz".

Fransa, 2009 yapımı
Özgürlük: Yönetmen Tony Gatlif, oyuncular Marc Lavoine, Marie-Josee Croze, James Thierree... Sinemada İnsan Hakları Yarışması bölümünden, "abla"nın bayıldığı, anne tarafından Çingene Tony Gatlif'in son filmi, 1943'te Fransa'da, 15 kişilik bir Çingene ailesinin Belçika'da bir kampa, ardından Auschwitz'e gönderilip, -(Avrupa'da toplam) 250 bin-500 bin Çingeneyle birlikte- katledilmelerinden önceki gerçek olayları anlatır. Ne yapacaklarını bilmez biçimde, kök, meyve yiyip ormanda gizlenerek ilerlerken peşlerine takılan ana-babasız bir çocuğun katılımıyla, her zaman bağbozumunda çalıştıkları köye gelip bildikleri biçimde sepet satıp, bohçacılık, tencere tamiri ve müzik yaparak para kazanmaya çalışan Çingenelerin, havanın değiştiğini sezmeleri uzun sürmez. Hükümet, "savaş sonuna dek bir yerde konaklamalarını" şart koşar, bu naif ve doğuştan özgür insanlar kendilerini güvende hissetmez, hareketlenirler; ilk konakladıkları yerde kimliklerinin damgası eksik gerekçesiyle toparlanır bir toplama noktasına tıkılırlar. Bağ sahibinin veteriner yeğeni, büyükbabasından kalan evi ve araziyi 10 Frank'a Çingenelere "satar"ak onları kamptan kurtarırsa da, komşuların düşmanlığı yüzünden ve "ancak nereye gittiklerinin kimsenin bilmediği yolda kendilerini özgür" hissedeceklerinden yine yola koyulurlar; Almanların eline düşene dek...

"Abla", Dünyanın en eski yerli halkları Kızılderililer, Aborijinler, Pasifik Ada Halkları gibi, toprak ananın kucağında büyüyüp göğü yorgan edip uyuyan, hayvanlarıyla, bitkilerle kardeş gibi yaşayan, giderken
"ardakalanlara şans dileyen" Çingeneleri, kendine özgü kültürlerini, filmlerinin bazılarının muhteşem müziklerini de besteleyen içeriden birinin gözünden izlemeye bayılır.

İngiltere, 2009 yapımı Çağrı: Yönetmen Jan Dunn, oyuncular Brenda Blethyn, Emily Beecham, Susannah York... Antidepresan bölümünden olmasına karşın dram havasında gelişen film, çocukken beyin ameliyatı geçirmek ve Azizlerin hayatları konusunda kendisini uzman sayan bakıcısının hikâyeleriyle büyümek zorunda kalan genç bir kızın, Tanrı'nın çağrısına uyarak yüksek öğrenimini yarıda bırakıp manastıra kapanma kararı alması, erkek arkadaşının intiharı, annesinin ölümü, bir bebek doğurmasına karşın yolundan ayrılmamasını anlatır. Herbiri bir travmayla manastıra sığınmış bir avuç rahibe, insan olarak ellerinden geleni yaparlar, görünüşe göre kimse diğerinden masum değildir.

"Tanrı tarafından seçilmiş biri olma"
nın arandığı, sınandığı din/düşünce biçimiyle film, bu yanıyla "abla"ya teğet geçer: O, -eski- Sufiler, -yeni- Yeni Çağcılar gibi "Tanrı'nın eşsiz güzellikte ve özgün bir parçası" olduğuna inanır; böylece seçme-seçilme gibi, çevresinde suçluluk, yetersizlik, değersizlik yaratan duygulardan arınarak, tek hedefi kaynağa dönmek olan yolda, sabırla, sükûnetle yürümeyi seçer.

Yunanistan, 2009 yapımı
Köpek Dişi: Yönetmen Yorgos Lanthimos, oyuncular Christos Stergioglou, Michele Valley, Aggeliki Papoulia... Katalog tanıtımının, beğendiği Lars von Trier ve Michael Haneke adlarını referans vererek "abla"yı "kafaladığı" hazmı zor film, Mayınlı Bölge bölümünden. Ebeveyninin hayatın kötülüklerinden korumak üzere, havuzlu, geniş bahçeli evlerinde tuttuğu, okul ne kelime, TV, telefon bile görmemiş üç genç çocuk, yukarıdan geçen uçakların "düşmesini" diler, bahçeye düştüğünü düşündükleri plastik küçük uçaklarla oynarlar; yasak kelimeler, çocuklara yeni anlamlarla öğretilir, "gezinti" sağlam yer döşemesi, "zombi" küçük sarı çiçek demektir.

Gençlerin, korkularını körükleyen yapay güvenli evde şiddet, tuhaf biçimde gelişirken, delikanlının seks ihtiyacını gidermek üzere, babanın eve getirdiği genç kız, bir süre sonra oğlanın kızkardeşlerini kendi ihtiyaçlarına yönlendirir. Bir takas sırasında el değiştiren, biri Rocky filmi iki DVD, evden "ancak, köpek dişlerinden biri düştüğünde dışarı çıkabilecek olgunluğa ulaşacağı..." yalanıyla büyüyen kızlardan birinin, dişini dambılla kırıp, babasının arabasını bagajına saklanmasına neden olur.

Temel fikriyle "abla"ya, Night Shyamalan filmi Köy'ü hatırlatan, hakkında birşey bilmeden izlemenin azim gerektirdiği zahmetli filmin gösterildiği Yeni Rüya Salonu, gösterim sırasında epeyce izleyicinin çıkışa yönelmesine sahne olur.

Hiç yorum yok: