11 Nisan 2010 Pazar

29. Uluslararası İstanbul Film Festivali 9. Günü "abla" üç film görür: Nowhere Boy, Canlandırma Sineması Estonya 1, Beş Şehir

İngiltere-Kanada, 2009 yapımı Nowhere Boy: Yönetmen Sam Taylor Wood, oyuncular Aaron Johnson, Kristin Scott Thomas, Anne-Marie Duff... John Lennon'ın delikanlılığı: Anne ve babasından uzak, teyzesi ve eniştesiyle büyürken, ölümünden az önce kendisine bir mızıka armağan eden, babadan yakın eniştesinin ölümü üzerine, mezarlıkta uzaktan gördüğü kızıl saçlı kadının -annesinin- peşine düşmesi, zıt karakterli teyze, anne ile ilişkileri, kendisine banjo çalmayı öğreten yetenekli aykırı bir kadın olan annesinin ölümü, okuldan atılması, sakin tabiatıyla Lennon'u dengeleyen Paul McCartney ile tanışması... "Tanrı beni neden Elvis olarak yaratmadı?" diye sızlanan genç Lennon'a annesinin yanıtı, "sana John Lennon kadrosunu ayırdı çünkü..." olur. Siyasî tavırları da dahil, müzikleriyle yarattıkları muhteşem etkiye bakıldığında, "abla"nın, "Dünya yüzünde, doğru zamanda, doğru yerde, bir araya gelmiş en doğru dört kişi!" değerlendirmesine katılmamak elde değil...

Canlandırma Sineması Estonya 1: Gösterime geçmeden, -Estonya'nın başkenti Tallinn'in 2011 Avrupa Kültür Başkenti seçilmiş olması dolayısıyla- İstanbul'la, "birlikte ne yapabiliriz?" diyerek bağlantıya geçen, İstallinnbul projesi mimarının, festival görevlisi aracılığıyla anlattıkları: "Geçen yıl işbirliğimiz başladığında festival komitesi, getirdiğimiz örnekler üzerine, bizden, daha çok canlandırma filmi istedi. Bu, film endüstrimizin en güçlü yanlarından biri... İstallinnbul projesi etkinlikleri, tiyatro, müzik ve caz festivallerinde de devam edecek..."

Ardından, eşi Olga Parn ile izleyici karşısına çıkan,
-"Abla"nın, Google'dan ulaşarak yardım aldığı İKSV Film Festivali tanıtımlarına göre- "...Estonya animasyon sinemasının en tanınmış temsilcilerinden, 1970'lerden bu yana çizer ve canlandırmacı olarak etkin çalışan, kara mizah ve gerçeküstücülüğü eserlerinde kullanan ödüllü, Estonyalı canlandırma ustası Priit Pärn..." İstanbul'un fantastik ve kalabalık bir şehir olup canayakın insanlardan oluştuğunu, en canayakınların bu salonda filmi izlemeye gelenler olduğunu, izleyeceğimiz filmlerin ilkinin 6 ay önce bitirdikleri son filmleri, diğerlerinin geriye, başa doğru gideceğini, film sonrası bir soru-cevap için vakti olmadığını, isteyenin Akbank Sanat'taki ücretsiz masterclass'a katılıp bir kaç başka örnek izleyebileceğini, sorularını sorabileceğini... söyler.

Priit Pärn
'ın dört kısa metrajlı filminden "abla" en çok, Victor ile Julia'nın aşkla başlayan evliliğinin nasıl sona erdiğini anlatanını beğenir; sonundaki "1980'de evlenen 1000 çiftten 473'ü boşandı, bunun üzerinde düşünmeliyiz" satırları, filmin sosyal mesaj amacıyla üretilmiş olabileceğini düşündürür.

Türkiye, 2009 yapımı
Beş Şehir: Yönetmen Onur Ünlü, oyuncular -"abla"nın Üç Maymun'da tanıyıp beğendiği- Ahmet Rıfat Şungar, Tansu Biçer, Beste Bereket, Bülent Emin Yarar... Festivalin sonlarında, 16 Nisan'da izleyici karşısına çıkacak Beş Şehir, İstanbul'da sadece üç salonda (Anadolu yakasında bir Avrupa yakasında biri Pera, iki salon olmak üzere) gösterimde... Halep Pasajı girişinde takıcıların tezgâhının dibinde panoya yapıştırılmış minicik bir gazete kesiğini, kızkardeşiyle okuyan "abla"nın, Bal, Rina ve Son İstasyon'un bir süre daha oynayacağı fikriyle biletini alıp girdiği Beyoğlu Sineması Pera Salonu, tamama yakın dolu. Güneşin Oğlu ile -Beş Şehir filmi içinde, iki yerde "tuhaf!" denilerek dalga geçilen Haluk Bilginer'li Polis'in- yönetmeni Onur Ünlü'nün son filmi, İstanbul, Afyon ve Eskişehir'de geçen öyküleri sonunda birbirine bağlanan Aydın, Şevket, Osman, Tevfik Öğretmen, Dilek'in trajedisini anlatır. Gerçekten de filmin sonunda, Shakespeare trajedilerindeki gibi, kahramanlardan kimse hayatta kalmaz.

Bir Demet Tiyatro'nun,
bayıldığı, muhteşem Mücver Abla'sının tanınması olanaksız "kedi" gibisinden fantastik film kişisinin, ne denli gerekli olduğu konusunda kararsız "abla"nın, filmde ağırlıkla kanserin yer tuttuğu anî ölümlere bakarak, yönetmenin, bu konuda büyük kaygı taşıdığını düşünürse de, içinde bulunduğu zamanda yaşanmakta olan neredeyse kitlesel kanser ölümlerinin, edindiği Yeni Çağ bilgeliği açısından bir anlamı olduğunu düşünür: "Abla"ya göre, içten içe, yaklaşmakta olan Kuantum sıçrayışı için gerekli frekans düzeyini yakalayamayacağını hisseden günümüz insanı, geçişe uyumlu gelişmiş DNA setiyle yeniden reenkarne olmak üzere, ölme kontratıyla gelmiş olan yeni insanlar.

Hiç yorum yok: