6 Nisan 2010 Salı

29. Uluslararası İstanbul Film Festivali 4. Günü "abla" üç film görür: Eamon, Rehine, Şişme Bebek

Günün ilk filmi için Sinepop'a girmek üzere, Emek Sineması alnına asılı bez afişteki "YIKTIRMAYACAĞIZ!" yazısı altından geçerken "abla"nın gözü, Demirören'in inşaatının perdesi üzerine koridor boyunca asılı Festival sponsoru -yarısı yırtık- Akbank afişini indirmekte adamlara takılınca, biri, açıklama ihtiyacıyla, "geçen gün" der, "Emek önünde gösteri yaptılar ya, afişi parçalamışlar, böyle kötü görünüyor, biz de indiriyoruz". Ardakalan altı graffiti, üstü inşaat perdesi manzaranın daha kötü olduğunu düşünen "abla", Emek'in kapanmasını protesto eden Festival izleyicisinin, Festival sponsoru bankanın afişini neden parçaladığına dair -şehir insanını ele geçirip onu nereye saldıracağını bilemez hâle getirmiş öfke dışında- bir açıklama bulamaz.

Aynı filme bileti olduğunu bildiğinden beklediği kuzeninin yanında bir delikanlı! Üç yıldır görmediği, "abla"yı "hala" diye çağıran yeğeni; üç yılın, babasından annesinin yüzüne değiştirdiği oğlanın yüzünden, ikiye katlanmış boyundan gözlerini alamayan "abla" şaşkın!


Festivalin Mayınlı Bölge'sinden
İrlanda 2009 yapımı Eamon: Yönetmen Margaret Corkery, oyuncular Robert Donnelly, Amy Kirwan, Darren Healy... 6 yaşındaki Eamon, babasından hevesini almışa benzeyen annesi ile uyur. Genç kadın, annesine "kakalayamadığı..." oğlu ile "tam zamanlı annelik" ilişkisi içinde görünür ama, daha çok, kendi yaşamını sürdürme eğilimindedir; yeni bir erkek, Pub'da, -yaşı yüzünden içeri sokulmayıp kapı önünde oyalanan oğlunun baskısı olmaksızın- canı çektiğince içmek, dart oynamak ister. Babasının ise tek isteği karısı ile cinselliği yaşayabilmektir. Bu itişkakışın yarattığı gerilim içinde, büyükannenin yazlığında geçirdikleri, -oğlanın çok istemesine karşın, paraları olmadığından diğer çocuklarla oynayamadığı- birkaç gün sonunda evlerine dönerken, karı kocanın tartışması arabalalarının birkaç takla atmasına neden olur. Sıkışan annesinin yardım almaya yolladığı Eamon durdurduğu ilk arabaya biner, soru üzerine "ailesinin nerede olduğunu bilmediğini" söyler ve onlarla gideceğini belirtir. Girişte, kuzeninin kaygılandığı kadar mayınlı olmayan film, "abla"ya kalırsa ne aradığını/istediğini, nereye bakması gerektiğini bilmeyen günümüz insanın trajedisini resmetmekte...

Fransa-Belçika 2009 yapımı
Rehine: Yönetmen Lucas Belvaux, oyuncular Yvan Attal, Anne Consigny, Andre Marcon... Ensesi kalın bir Fransız kaçırılır, 50 milyon Euro fidye istenir; sıvıyla dolu bir kutuda gelen sol el orta parmağı, adamların kararlı olduklarının göstergesidir. Başında olduğu ekonomik kuruluş, paranın yarısını avans olarak, ailesi ise, tümünü vermeyi önerir. Basın boş durmaz, adamın saklı cinsel yaşamı, yüksek kumar borçları ortaya dökülür. Polisin, şirkettekilerin, ailenin karıştığı işler öyle bir noktaya gelir ki, kaçıranların, giderek gündemden düşen rehine ile ilgili yapabilecekleri tek şey, onu salıvermek, -ödememesi durumunda imzaladığı üç makbuzu, rastgele öldürdükleri herhangibir masumun üzerine bırakacakları tehdidiyle- parayı toplayıp kendilerine ödemesini beklemektir.

Herşeyin muhteşem göründüğü
ikiyüzlü yaşamları, kaçırma olayıyla altüst olan aile salıverilme ile darmadağın olur. Güvenilirliği zedelenen başkanlık konumunu bırakan, boşanma sürecini konuşmayı bir sonraki güne erteleyen adam, evinde boş odada postasını açar, kendisini kaçıranlardan gelen mektup, ödeme zamanının geldiğini belirtmektedir. Paranın yerini, çoktandır imajın aldığını ortaya seren filmi "abla", ağır temposuna karşın beğenir.

Japonya 2009 yapımı
Şişme Bebek: Yönetmen Hirokazu Kore-Eda, oyuncular Doona Bae, Arata, Itsuji Itao... Çıkışta, arkasında "mangası daha iyi olabilir" diye konuşan iki kız bir yana, filmin fikri, yakın zamanda Lars and The Real Girl'ü izlemiş, bayılmış "abla"ya hiç de yeni gelmez. Üstelik, Lars'ın, elinin eline değmediği saygın kız arkadaşı Bianca, Nozumi gibi sadece seks aracı değildir. Bir kalbi olup âşık olsa da, zavallı Nozumi tekrarlayıp durduğu varoluş nedeninin farkındadır: Parkta tanışıp, kendisinden "içi bomboş çok insan olduğunu" öğrendiği, hastalığında -alnına- dokunması dileği üzerine elini yorganının altına soktuğu ihtiyarın "ihtiyaçlarını gidermek" zorunda olduğunu sanır.

Erkeklerin, konuşan
, "beni neden seçtin?" türünden karmaşık sorular üreten değil, sessiz kadınlara daha bir yatkınlıklarını resmeden/hicveden(?) film "abla"ya, Lee Tamahori'nin ilk filmlerinden birinde, sefalet içindeki yerli prensese, "ağzını kapalı, bacaklarını açık tut!" diyerek öğüt veren kadını hatırlatır.

Hiç yorum yok: