12 Ağustos 2009 Çarşamba

"Abla" çoktandır gönlünde yatan Buz Devri 3: Dinozorların Şafağı'nı görür, bayılır!

Bir Milyon Kalem'deki editörlerinin başını çektiği 33 okul, 3003 öğrenci başlıklı Balıkesir Dursunbey odaklı kampanya için kalem, defter, boya kalemi alışverişi yapmak üzere Burhaniye girişindeki alışveriş merkezine yollanan "abla", gelmişken.. deyip sinemaya göz atar: 16:00'da, Buz Devri 3!

Yaz kış yaşadığı yazlık sitenin, yazlık sinemasının, akşamüstleri dolanıp duran arabasındaki genç oğlanın, birkaç akşam önce "Yalnız bir gösterim için, senenin en güzel çizgi filmi saat ondaaa, Işık Sineması'ndaaa..." anonsuyla duyurduğu; görmek istemesine karşın, gece 22:00'ye dek bekleyip, yatma saatinde evden 45 dakika yürüme mesafesinde olma fikri ters geldiğinden kaytardığı Buz Devri 3!

Bütçesine bakarak, 10 öğrenci çapında ve bir diğerinin kalbinin kırılmasına neden olmayacak seçimlerle yapmaya özendiği alışverişi koyduğu torbayla Karınca Deresi üzerindeki köprüden geçip postaneye ulaşan "abla", kargo servisinde pek de mutlu görünmeyen genç kadın görevlinin yardımıyla kolilediği paketi bırakır; yine Karınca Deresi'nin geniş, boş, kuru yatağı üzerindeki köprüyü ters yönde geçer, 16:00 seansı için biletini alır, kışın tek kişi girdiği salonunun bu kez 6. müşterisi olarak yerini alır.

Buz Devri 3: Dinozorların Şafağı,
yönetmen Carlos Saldanha; Tümü çok başarılı Türkçe dublajlı filmin en karakteristik sesi, kaplan Diego'yu seslendiren Halûk Bilginer. Amerikan aile değerleri formatındaki mamut karı-koca Manny ile Ellie bebek beklerken, dişlek seslendirmesi muhteşem Sid, bir mağara derinliklerinde bulduğu üç dinozor yumurtasını nüfusuna alır. Anne dinozor bebeklerini geri almaya kalkışınca, mecara, -bu defa- yukarıya bir dinozor iskeletiyle bağlı kayıp yeraltı dünyasında devam eder. Görmüş geçirmiş, gözünün tekini bu yolda feda etmiş gelinciğin yardımıyla binbir bela atlatır, bebek mamut Dünyaya gelir, sonunda ekip biraraya gelir ve salimen yeryüzüne dönerler.

"Abla" en çok, Tarsem Singh'in bir önceki sinema festivalinde gördüğü, muhteşem tanımını anlamsız kılan görselliğiyle The Fall filmindekini hatırlatan, buzdaki kırıktan -aynı leke ile- kırık yumurta kabuğuna geçişini; palamut peşindekilerin, üzerinde oldukları kayanın, parçalarının aralıklı düşüşü ile füze biçimi yükselişini, tango sahnesini, taş vadinin tüm çizimlerini, üzerinde uçtukları kuş bayıldığında, gözünün, kontrolü yitirilmiş uçağın kadranlarından biri gibi dönüp durmasını... çok beğenir.

Çıkışta, Burhaniye'den çıkan son servisle yola koyulurken, çocuklar için birşey yapmış olmanın mutluluğu yanında "abla", içindeki çocuğu da eğlendirip gönlünün ışıldamasını sağlayan güzelim güne içtenlikle teşekkür eder.

Hiç yorum yok: