28 Aralık 2008 Pazar

Sonbahar, Sıcak ve Yağmurdan Sonra...

Pazar sabahı ev halkı, kızıyla damadı, hamile giysileri fotoğrafı çekmek üzere, erkenden stüdyoya yollanan "abla", son günlerde yeniden hatırladığı bağımlılığı tetrisin başından zorla kalkıp giyinir. Sokağa çıkar çıkmaz, yoğun yağış yüzünden, Taksim'e yürüme fikrinden cayar, bindiği İETT otobüsünde, akbil için avucuna döktüğü irili ufaklı paraları ayıklamaya çalışan "abla"ya "hepsi benim" diyen sürücüye gülerek arkaya geçer, cam kenarına yerleşir. Bayıldığı Cadde'yi, yavaş yavaş sindirerek geçerken eski Vakko binasına konuşlanmış Mango'yu görür, içeri girer, bir tezgâhtar kız bulup "gerçekten 42 beden ve fazlası çalışıp çalışmadıklarını" sorar, geniş bedenler için tasarlanan kahverengi, lacivert, siyah, Dilber Hala kesimli modellerden bıkkın "abla", "en çok 46 beden" yanıtı üzerine mutlu, Cinemajestik'e gider.

Kız kardeşiyle "Sonbahar"ı izleyen "abla" filme bayılır: Yönetmen, senaryoyu da yazan Özcan Alper, adını atlamanın mümkün olmadığı, ortaya koyduğu işle muhteşem, görüntü yönetmeni Feza Çaldıran. Çok güzel, doğru müziğin arasıra rol çaldığı filmin oyuncuları, Onur Saylak, Megi Aboulzade, Serkan Keskin, Gülefer Yenigül... E Tipi -"abla"nın aklında, bir arabadan çıkarken görülen "Hayat Dönüş" operasyonuyla yakılmış bir kadın olması muhtemel insanın görüntüsü- mağduru, bir kaç aylık ömrü kalmış Yusuf, -"abla" ve kız kardeşinde, tekrar oralara gitme hevesi uyandıran- Çamlıhemşin'e, annesinin yanına döner. Muhteşem güzellikte görüntüler eşliğinde, çevre insanı amatör oyuncuların aynı doğallıktaki oyun ve diyaloglarıyla ortaya, bulutların, karın çökelip süslediği, tesbih ağacı ardında dağlar, kuzine üzerinde tokurdayan su dolu kırbalar, dışarıda yanan ateşin içeri mutluluk taşıyan dumanı, geçmiş olsun'a gelen ailenin uyuyakalan çocuğu... eşi az bulur bir film çıkar.

Cadde'nin karşısına geçen ve Beyoğlu Sineması'ndan "Sıcak" için bilet alan kardeşler, yağmurdan yılmayıp Tünel Geçidi'nde KaVe'ye giderler. Mekân, hava muhalefeti dolayısıyla ıssız!

Sıcak, Abdullah Oğuz'un bir önceki filmi Mutluluk'u pek beğenmiş "abla" ve kardeşi için atlanmaması gereken filmlerden... Cem Özer, Ebru Akel, Hazım Körmükçü, Gürgen Öz...'ün oynadığı filmin konusu sıradışı sayılmaz. Oyunculuk ise Ebru Akel ile Cem Özer'in itiraf sahnesinde sergiledikleri karşılıklı -yufka- oyunculukla ortaya döküldüğü gibi, yetersiz! "Abla"ya göre, yerli yersiz, sürekli çakan çakmaklarla yakılan -bir kısmı "ot"- sigaralar, filmin bir diğer defosu...

Henüz, Halep Pasajı'ndan çıkıp, tam karşılarına gelen Atlas Pasajı alınlığında belirtilen 19:00 seansına girecekleri Yağmurdan Sonra'yı görmemiş "abla "ve kız kardeşi için Sıcak, ortalama, ibrenin ara sıra ortalamanın altına kaydığı bir film.

Yağmurdan Sonra, "her zaman gökkuşağı çıkar mı?" sloganıyla sunulurken, kısa da olsa bir film çekmiş, bunun nasıl emek gerektirdiğini bilen "abla"nın, nezaket bariyerini aşan, ikinci yarıyı kalp krizi eşiğinde zar zor tamamladıkları kötülükte bir film! Senaryo yazarı ve yönetmeni Görkem Turgut, oyuncular ise; cep fotoroman seçmelerinden gelmişe benzeyen Serhan Yavaş, takma dişle konuşur gibi sesler çıkaran Pelin Batu, Dondurmam Kaymak'taki doğal, harika oyunculuğu -"abla" yönetmen tarfından sakatlandığından şüphelenir- yerine, başı kesik tavuk gibi çırpınan, ıkınan, Turan Özdemir... Ara sıra kara komedi olabileceği şüphesiyle izledikleri filmde, Wolksvagen'iyle Gökçeada'da dolanan, hükümlülerden biriyle rahatça flört edip, kumsala yayılı örtü üzerinde şarap içen hapisane müdürü karısı, iki adet özgünlüğü konusunda ısrar edilmiş Rum kadın, bir adet şirin mi şirin oğlan, karikatür gardiyan, daha karikatür Hapisane Müdürü, komünistlere düşman -bir o kadar karikatür- hükümlüler, -dayanılmaz-hamaset soslu diyaloglar...

Çıkışta "abla" kardeşin "verilmiş sadakamız varmış!" dediği kadar var...

Hiç yorum yok: