19 Aralık 2008 Cuma

Sevmeden sevişmek: Issız Adam ve Osmanlı Cumhuriyeti

Aralık ayının dördüncü günü "abla", gün ışığının süzüldüğü küçük odada, yorganından sıyrılmadan gördüğü, -vardığı- İstanbul'da otobüsün bagajından bavulunu alırken muavine "ne güzel, konuşa konuşa geldik, bu defa yolu hiç anlamadım" dediği son rüyaya bir anlam veremez. İyice uyanıp, tülün ardından verandada kedi sayımı yaparken, "ne konuşması, kimseyle konuşmak zorunda kalmayayım diyerek tek kişilik koltuk almışken..." diye düşünür.

Evi kapatır. Yaz kış oturduğu yazlık siteden; başta şehla bakışlı sevgilisi Ekran Koruma, kedilerini önce Allah'a, sonra da dördüncü evde tadilât yapan ustalara emanet ederek ayrılan "abla", 10:00 servisiyle Burhaniye'ye iner. Serviste, yol üzerine dizili diğer yazlıklardan birinden, söyleşmeyi çok sevdiği bir hanımla karşılaşır, hanım da evini kapamış, kışı geçirmeye İstanbul'a gitmekte... Başkası için asla yapmayacağı bir şeyi yapan "abla", tek kişilik yerini terk edip hanımın yanına taşınır, sözlerini, yol boyu birbirlerininkine ekleyerek, gerçekten de 8-9 saatlik yolu hiç anlamadan tamamlarlar.

Kızı, damadı ve evin kedisi Karapati'nin sevinçle, sevgiyle karşıladığı "abla"nın önüne, son alınan, kızının seçimi filmler dizilir ve önerdikleri birini izlerler; Taş Meclisi. Jean-Christophe Grange'ın çok satan romanından uyarlanmış, Catherine Deneuve, Moritz Bleibtreu, Monica Bellucci, Nicolas Thau...'nun oynadığı, Giullaume Nicloux'nun yönettiği Fransa-Almanya-İtalya ortak yapımı film, Moğolistan'da bir nükleer kaza sonrası, çevrede yaşayan Tseven kabilesinin doğaüstü sağaltma gücüyle hayatta kalmaları üzerine bir grup bilim insanının araştırmalarının, ölümsüzlük tutkusuyla işlenen cinayetlere dönüşmesini anlatır. Mistik, psikolojik gerilim filmi tam "abla"nın bayıldığı türden!

Ertesi sabah, en yakındaki alışveriş merkezine giden "abla", kızıyla, görmeyi planladığı üç film görür:

Osmanlı Cumhuriyeti: Senaryo, yönetmen Gani Müjde, oyuncular Ata Demirer, Sümer Tilmaç, Vildan Atasever, Ali Düşenkalkar, Kerem Kupacı, Sezen Aksu, Suzan Kardeş... Selanik 1888, küçük Mustafa, yandaki salonda gösterilen, iyi niyetten eser taşımayan filmde anlatılan içkici, zayıf karakterli, arızalı kişilikli, yapıp ettiğine bin pişman Mustafa'nın aksine -bunca rezalete neden olmamak için olsa gerek- gerçek buğday tarlasında karga kovalarken tırmandığı ağaçtan düşerek ölür. Ülkenin en doğusu Ankara, kurulduğu yıllara takılı kalmış, payitaht İstanbul ise -çok ilginç- günümüzdeki gibi! Padişah, ginger ile saray bahçesinde gezen, Prada ayakkabıları cuma namazında çalınan, arabası çekilen, Mc Donald'sa da giden bir kukla: Durumdan rahatsızlık duyan 8. Osman, araya giren bir aşk hikayesinin yardımıyla bilinçlenir ama her şey için çok geç olduğundan tahtı "ben yapamadım, belki sen geldikleri gibi giderler, diyerek başaracaksın" dediği torununa bırakarak -Bodrum'a- sürgüne gider, küçük Mustafa ağacın düştüğü ağacın dibinde doğrulur, üstünü başını silkeler... İncelikli, esprili Gani Müjde senaryosu, "abla"nın art niyetinden hiç şüphelenmediği diğer Mustafa filmine sert bir cevap/tokat değerinde! Filmi hararetle öneren küçük kız kardeşinin "Atatürk'ü tartışmak deyip duruyorlar, Osmanlı Cumhuriyet'i Atatürk'süzlüğü tartışıyor, gidip görsünler!" dediği kadar var!

A.R.O.G.: Ali Taner Baltacı ile Cem Yılmaz'ın yönettikleri, senaryosunu Cem Yılmaz'ın yazdığı tipik/yaratıcı Cem Yılmaz esprileriyle süslü eğlenceli bir film. Oyuncular, Zafer Algöz, Ozan Güven, Nil Karaibrahimgil... Tıklım tıklım dolu beş salonda birden! Filmekimi'nde Emek Sineması işletmecisi Hikmet Bey'in bir röportajda "bizi festivaller kurtarıyor, bir de AROG'u bekliyoruz" derken söz ettiği "kurtuluş" bu olsa gerek!

Günün yıldızı Çağan Irmak'ın senaryosunu yazıp yönettiği son filmi, ortalığı birbirine katan Issız Adam: Melis Birkan, Yıldız Kültür, Şerif Bozkurt, Gözde Kansu...'nun oynadığı film, metropol insanının -daha çok erkek olanının- tüketim modelini dibine dek benimseyip, -"abla"nın okuduğu son Lobsang Rampa kitabında (Antiklerin Mağarası) dendiği gibi- "sevmeden sevişirken" bedenler gibi ruhunu da tükettiği; kadın kısmının ise duygu, bağlılık, sevgi, kalıcılık beklediği, -damadın bir arkadaşı olup, oyunculuğuna bayıldığı- Issız Adam (Cemal Hünal)'ın kimliğinde yüzlerce adamın acısını anlatır: Kendine ait olmayan öyle çok boyaya boyanmıştır ki, annesine "çok zor, çok zor!"dan öte bir açıklama yapamaz, kendince kuyruğu dik tutar, yitirdiği kadın yaşamını yoluna koyarken o, dışına çıktığı Atlas Pasajı kapısı önünden bir sağa bir sola yönelir, yolunu bulamaz!.. Çok doğru, çok güzel bir film...

Aralık ayının beşinci günü, sabaha karşı, saat 03:55: Telefon çalar, kız kardeşleri Güney Amerika yolculuğu için havaalanına gitmek üzere taksi ile geldiklerini bildirirler. Yazısını bloguna yollama fırsatı bulamayan "abla" gönülsüzce makineyi kapatır, bavulunu sessizce sürüyerek kapıyı çeker, çıkar.

Hiç yorum yok: