23 Aralık 2008 Salı

11. Sinema-Tarih Buluşması 5. gününde "abla", biri Cinebonus Maçka G-Mall'da iki film görür.

11. İstanbul Uluslararası Sinema-Tarih Buluşması 5. gününde "abla", biri, üçüncü festival mekânı Cinebonus Maçka G-Mall'da, diğeri Fransız Kültür Merkezi'nde iki film görür.

"Abla" posta kutusunu kontrol etmekteyken, bilgisayardaki müziği kulağına taşıyan kulaklıkların perdelediği TV sesleri arasında dikkatini çeken bir iki İngilizce sözcük üzerine alt yazıları izlemeye başlar: Köşesinde bir artı işareti üzerinde SHOW yazılı ekranda genç bir kız, yanında yaşlı bir adam, güzel bir-iki kadın daha, sunucu ise manken Tyra Banks; stüdyodaki izleyicilerle, telefon bağlantılarıyla, hararetle tartıştıkları konu ise kızın artırmaya çıkardığı, 1 milyon dolara yaşlı bey üzerine kaldığı anlaşılan bekâreti! Her nasılsa, millî kaynana Semra'nın sunduğu çöpçatan programı izleyeli, "abla"nın, açık sözlülük mü, nezaketsizlik mi, dangalaklık mı, ne diyeceğini bilemediği, mal varlıkların bir bir döküp, birbirlerinin yüzüne karşı, "sizden elektrik alamadım" diyerek sergiledikleri durum, burada, bekâret başlığı altında gözler önünde! Konu, salondaki "abla", kızı, damat üçlüsünün değer ve ön yargılarına dayanılmaz darbeler indirerek en detaylı biçimde incelenmekte; telefonla katılan bir kadın, -satan- Natalie'yi kınarken, yanında oturan emektar hayat kadını, "benim bilmem kaç yıllık kazancımı bir gecede alacak, Amerika fırsatlar ülkesi, tebrik ediyorum" demekte... 59 yaşında olduğunu söyleyen -alan- bey, sunucunun "dede" yakıştırmasına istifini bozmadan Natali'ye bir şeyler öğretebileceğini söylerken, temiz kalpli damadını, çanak bir soruyla tuzağa düşüren kızının yaratabileceği olası tartışmayı önlemek amacıyla "abla", "hava güzel, Maçka'ya kadar yürüyelim" diyerek, ikisini önüne katar, çıkarlar.

"Abla"nın esintili temiz serin havada sevinçle sürdürdüğü yürüyüş, performansı düşük ikilinin, ikide bir geride kalmasıyla sekteye uğrar; yaklaşmakta olan toplantı saatini bahane ederek bindikleri taksiden, Teşvikiye'deki Abdi İpekçi Anıtı önünde inerler, onlar soldaki caddeye girerlerken "abla" sağdan Küçükçiftlik Parkı'na inen caddeyi izler.

Cinebonus Maçka G-Mall'da, Şili'de Saklı Günlerim: 2007 İsveç yapımı, Ulf Hutberg'in yönettiği, Michael Nyqvist, Lumi Kavazos, Kate del Castillo, Lisa Werlinder...'in oynadığı film, Şili'de görevli İsveç ataşesi Herald Edelstam'ın, 11 Eylül 1973'te, Allende'yi deviren Cunta'nın eylemlerine tanıklık edişi ve o günlerde yüzlerce hayatı kurtarışını anlatır. Arjantin'den gelir gelmez, şehir turu sırasında gittikleri Plaza de Armas'ın bir kenarını kaplayan Başkanlık Sarayı(La Casa de Moneda)'nı, -yaşı elvermediğinden olacak- "Pinochet burayı kullanmadı" diye anlatır rehber; gençkızlığına rastlayan olayı, içinde devlet başkanıyla bombalanan Başkanlık Sarayı ve Allende'nin ölümünü ailece üzüntüyle yaşadıklarını hatırlayan "abla"nın sorusu üzerine, akranı yerel rehber binanın 20 dakika boyunca top ateşine tutulduğunu, solcu, sosyalist başkan Allende'nin ise intihar ettiğinin söylendiğini ama buna kimsenin inanmadığı Şili'den döneli henüz bir hafta bile olmamış "abla" için bu kaçırmaması gereken bir film! Edelstam, naklen izlediği sarayın bombalanışı ardından, baskı altındaki Küba Büyükelçiliği'ne gider, İsveç bayrağını çekerek oradakilerin, İsveç Büyükelçiliği'nin kapılarını açarak kapı önüne yığılmış insanların, komutanlardan birinin yardımıyla, işkencelerin yapıldığı stadyumdan pek çok hükümlünün kaçırılıp hayatta kalmasını sağlar. Santiago ve Stadyum çekimlerinin gerçek mekânlarda yapıldığı film "abla"'ya, ağlaya ağlaya çıktığı Marco Becis'in Garage Olympo ile Costa Gavras'ın Z filmlerini hatırlatır.

Bir sonraki film için Taksim'e yürüyerek çıkmasa, "abla"nın bu konuda bir film daha seyredecek gücü yok!

Fransız Kültür Merkezi'nde, Michael Christoffersen'in çektiği Miloseviç Mahkemesi: Kayıtları 2000 saat süren, en uzun süreli -dört yıl- savaş suçu mahkemesi, Nürnberg'den sonraki en önemli yargılamadır. Mahkemeyi reddeden Balkan Kasabı Slobodan Miloseviç, önemli şahitlere, video kayıtlarına, tecavüzler bir yana 125.000 ölü ve 3 milyon kayba karşın inkârla, kafa karıştırmayla sürdürdüğü yargılanışı sona ermeden, 11 Mart 2006'da ölür. Adamın taktiği "abla"ya, Türkçe konuştuğu halde kimsenin bir şey anlamadığı, Mehmet Ali Ağca'nın savunmasını hatırlatır.

Hiç yorum yok: